Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İkinci Ders

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
William Farnell Torque
Muggle'sınız lütfen rütbenizi bir an önce belirleyiniz.
Muggle'sınız lütfen rütbenizi bir an önce belirleyiniz.
William Farnell Torque


Mesaj Sayısı : 33
Gerçek İsim : Begüm3
Sihirsel Soy : Safkan...
En Belirgin Özellik : midesi bulandığında kusabiliyor..ne bilim ne?
Rpg Puanı :
İkinci Ders Left_bar_bleue92 / 10092 / 100İkinci Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
İkinci Ders Left_bar_bleue0 / 1000 / 100İkinci Ders Right_bar_bleue

İkinci Ders Empty
MesajKonu: İkinci Ders   İkinci Ders Icon_minitimePaz Haz. 12, 2011 12:41 pm

Elindeki kahvesinden bur yudum daha alıp öğrencilerin parşömenlerinden okumadığı son ödevi okuyordu William sabah rüzgarının girip zihnini açtığı derslikte. Eksiksiz tüm sınıf aklındaki sonucu vermişti; Yunan mitolojisi. Yunanlıların takdire şayan bir mitolojiye sahip oldukları kesindi fakat bu diğer toplumların mitolojilerini geride bırakıyordu. "Yazık." diye düşünmekten kendini alıkoyamadı William.

Odasında olmak ona biraz garip geliyordu. Bu yüzden zamanının çoğunun dersliğinde geçiriyordu. Masabaşı rutin işlerden biriymiş gibi hissettiriyordu ona odası. Daha da garibi onun gibi gezbin bir adamın ona gezip araştırmasını isteyenler gibi bir odasının olmasıydı. Alışamadığı buydu aslında. Peki alışmayı istiyor muydu? Son ödevi de okuduktan sonra parşömenlerin arka yüzünü şevirip notlar yazmaya başladı. Tek tek tüm öğrenciler için notlar. Kısa cümleler de olabilir uzun paragraflarda; önemli olan ne kadar değerli bir varlık olduklarının, içlerindeki cevheri hissetmelerine kendilerine güvenmelerine karşı küçük bir adım.


----

Duvarda çalan bir saat dersin başlamasına yarım saat kaldığının habercisiydi. Elini cübbesine atıp asasını çıkardı ve kapıya koyduğu kilit büyüsünü kaldırarak kapıyı açık bıraktı. Öğrencilerin vaktinden çok önce gelmelerini istemiyordu. Zaten kim vaktinden bir saat önce gelmeye tenezzül ederdi ki? -Hiçkimse. Eğer hiçkimse vaktinden önce gelmeyecekse kapının kilitleme büyüsüne maruz kalması da sorun değildi. İşte böyle açıklamıştı bu garip huyunu Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü'ne.

Şüphesiz William tuhaf bir adamdı, asılda bilinmedik kadar sıradan ve normal olsa da. Ve farklı huylarına alışılması gerekiyordu ya da onun buradan postalanması. Önüne dönüp ödevlerin arkasına notlar yazmaya devam etti.


----

İşini bitirdiğinde başını kaldırdı ki sınıfta ne ara girdiklerini anlayamadığı bir öğrenci kümesi vardı. Kırmızı cübbeli bir kaç çocuk aralarında eğlenirken mavi cübbesi olan bir kız "Sıkıldım, yardım edin." dercesine etrafa bakıyordu. Sarı cübbesi olan bir topluluk tüy kalemi havalandırmış yeşil cübbeli öğrencilerin kulaklarına değdirmeye çalışıyordu. Tüm bu sıcak ortama karşı muzipçe gülümsedi William. Ve sonunda tüy kalemi yeşil cübbelilerden birine değdiren sarı topluluk yeşillerin gazabına uğrayacaklarından , o zaman gelmeden önce yaptıkları muzipliğe kıkırdıyorlardı. "Bu kadar eğlence yeter." diye düşündü William ve asasını savurup sihirli sözleri mırıldandı. Ardından bir "PAt!" sesi. Kapı kapanmıştı ve tüm sınıf William'a dönmüştü.

"Pekala gençler derse dönün! Ödevlerinizi okudum ve merak ettiğm birşey var; aranızdan kaç kişi yunanlı?" Beklemedikleri soru karşısında şaşkın bakışları olan genç cadılara genç büyücüler eşlik ediyorken bir kaç el havaya kalktı. Gözleri ile kaç kişi olduklarını saydık ve konuşmasına devam etti "Beş, sadece beş kişi. Peki Yunan mitolojisi öğrenmek isteyen kişi sayısı kaç? Tüm sınıf." Son cümleyi tekrarlarken ellerini iki yana açıp öne doğru uzatmıştı. Önceden yapılmaş bir hazırlık değildi konuşması, içinden gelenleri söylüyordu sadece. Belki de içinden geçenleri anında söylediği için bu kadar tuhaf karşılanıyordu. "Acaba genç büyücü ve cadılar, hiç Yunanlılardan başka mitler olduğunu düşündü mü? . Ait olduğunuz toplumun mitinden haberdar mısınız gençler? Bunu bir düşünmenizi istiyorum" Aklından geçen isyanı en nazik şekilde vurgulamıştı William. Hatta gerçekten de nazikti. Sadece sesi biraz daha tok çıkmıştı o kadar.

Arkasını dönüp masanın üzerindeki ödevleri eline aldı ve ödev sahiplerini tek tek okuyarak yanına çağırıp ödevlerini teslim etmeye başladı. Önceki derste olmayanlar fark ediliyordu. Mahcubiyetle karışık bir tuhaflık vardı ikinci derse gelen öğrencilerde. " Neden mahcup oluyorlarsa? Sonuçta derse gelmek zorunda değiller." diye düşüncü büyücü ve omuz silkerek elindeki ödevleri dağıtmaya devam etti. Sessizce devam eden bu ödev dağıtım işleminde ilk defa konuştu belki de William, Eöl adındaki çocuğa ödevini teslim ederken. "Tebrikler genç büyücü." dedi ve aralarında bir diyalog oluşmasına izin vermeden diğer bir parşömenin sahibini okudu ve tüm parşömenler bitene kadar bu dağıtla işlemi devam etti.

"Evet gençler, hepiniz Avrupa Mitolojisini öğrenmek istediğinizi belirtmiştiniz. Ve umarım biliyorsunuzdur Avrupa Mitolojisi 30 farklı alt bölüm başlığı barındırıyor." Suratına memnun bir sırıtma yerleştirdi; bunu tabiki de bilmiyordu gençler. Sözü uzatmak istemedi ve ciddi haline geri döndü "Ama aranızdan bazı kişiler alt dallardaki ismi de belirtmiş. Adil bir oylama yaparsak ve isim belirtmeyenleri bir seçimde oy kullanmayan ama oy kullanmak için gelen insanlara benzetirsek oy kullananların ortak kararı galip gelir. Yani Yunan Mitolojisinden başlıyoruz. " Söylediği cümlelerde anlam aramaya çalışıyor gibi ifadeleri vardı öğrencilerin. Bir istatistikçi olarak yaptığı her açıklamada insanların suratı böyle anlamsız olurdu. Alışık olmadı bir şey değildi yani. Kitabın sayfasını açıp William ile göz temasını kesen bir cadıya karşı dikti bakışlarını ve ekledi " Ders okuyarak öğrenilmez gençler. Şimdi kitapları karıştırmayı bırakın ve dinleyin." Kitap karıştıran ççocuğun yanındaki onu uyardı ve Wiliam başı ile onayladıktan sonra derse başladı "Yunan mitolojisi, Yunan tanrı, tanrıçaları, kahramanları ve canavarları ile oluşmuş sözlü bir edebiyat ürünüdür, tıpkı her mitte olduğu gibi. Tahmin edeceğiniz gibi Yunan Mitooljisi yakın doğu ve roma mitolojisini iciddi manada etkileşimtir. Ama biliniyor ki sadece mitolojiyi etkilemiyor. Siz genç beyinlerin de mitolojiyi yunanlılara has tutmanızı sağlıyor. İyi bir etki alanı di mi ama?" Yanıtl almayı beklemiyordu büyücü. Yine de sınıfta bir süre sessizlik olmasına izin verdi. Derin bir nefes alıp devam etti "Yunan mitolojisinde Yunan Tanrıları insan şeklindedir ve 5i kız 7si erkek olmak üzere toplan 12 tanedirler. Olimpos Dağında otururlar. Yunan mitolojisi Tanrı ve Tanrıçaların Titanlara karşı savaşı ile başlar. Ve olumpusluların zaferi ile son bulur. Tanrı ve Tanrıçalar yeniler titanları Tartarus'a yollar. Tezatlık mı dersiniz yoksa efsane mi bilemem ama şu işe bakın ki, tartarus hem bir titan hem de bitmeyen bir yeraltı mekanı. Yani sonsuza kadar inen bir yeraltı. Nasıl hem titan hem de bu kadar yüce? Bir düşünün derim." Asası ile kıvrak bilek hareketleri yaptı ve havaya şunları yazdı "Üç büyükler" Bir alt sıraya geçip devam etti "Hades, Zeus, Poseidon" Havaya hiçbirşey yazmamış gibi titanlardan devam etti konuya "Ha bir de, tüm titanlar tartarusa gönderilmedi. Mesela Atlas var, duymuşsunuzdur. Yer küreyi taşımakla görevli. " Konuyu Tanrılara getirmeden önce saatine baktı. Bir kaç dakikanın ardından dersi bitirmesiydi makul olan. " Bazı Titan Tanrıları ise savaşta Olimpusluların yanına geçti. Ama bilmenizi isterim gençler; bu sayı hep 12'dir. Eğer halkaya bir çember daha eklenirse bir çember çıkarılır ve bu sayı korunur. Yunanlılar için 12nin bir önemi olabilir mi sizce? " Düşünen sınıfa sırıttı ve ekledi "Yunanlı olan arkadaşlarınız bunu araştırsınızlar ve derste açıklasınlar. İki ders sonra bunu bekliyorum." Buna memnun olmamış gözüküyordu Yunanlı öğrenciler. Kim daha çok ödev isterdi ki? "Bina puanlarınızı arttırmak için." dedi ve göz kırptı.

"Üç büyüklerden bahsedip bitireceğim. Üç büyükler. Yani Zeus, Hades ve Poseidon. Babaları Kronos'a karşı açtıkları savaşı yendiler ve üç kadim gücü aralarında paylaştılar. Belirteyim ki Kronos Titanların efendisidir. Yine bir tesat bana göre;Titanların efendisi de titandır haliyle değil mi? Bir titandan meydana yeni bir titan gelmesi gerekirken nasıl oluyor da İnsan oluşuyor? Ama mitolojide çok fazla uyum aramamak gerekir, sonuçta bu sözlü edebiyat ürünü olabilir. Yani zamanla değişmesi mümkün." Dili damağı kurumuştu. O an fark etti ve masasına döndü. Kahvesi çoktan bitmişti. Ne içecekti şimdi? Suratını buruşturdu ve isteksizce devam etti "Üç kardeş aralarında kura çekti ve Zeus gökyüzüne, Poseidon denizlere, Hades ise yeraltına sahip oldu. Dersin teorik olarak bitmesine yarım saat var. Bu süre içerisinde üç büyüklerden hangisi olmayı tercih edeceğinizi belirtmenizi ve nedenini açıklayan en az yarım parşömen uzunluğunda bir yazı bekliyorum. Bitiren masamın üzerine koyup çıkabilir. Kim olmak isterdiniz denizlerin efendisi Poseidon mu? Gökyüzünün sahibi Zeus mu? Yoksa yeraltının sahibi Hades mi? Cevaplarınızı merakla bekliyorum. " deyip derslikten çıktı. İçecek birşeyler bulmalıydı mutlaka.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Satellite Romolius
Beauxbatons VI. Sınıf
 Beauxbatons VI. Sınıf
Satellite Romolius


Mesaj Sayısı : 572
Gerçek İsim : İlkin.
Patronus : Sincap. Sihirsel Soy : Safkan.
Özel Yetenek : Metamorfmagus.

En Belirgin Özellik : Söylenilenlere göre atılganlığım.
Rpg Puanı :
İkinci Ders Left_bar_bleue90 / 10090 / 100İkinci Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
İkinci Ders Left_bar_bleue45 / 10045 / 100İkinci Ders Right_bar_bleue

İkinci Ders Empty
MesajKonu: Geri: İkinci Ders   İkinci Ders Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 7:36 am

    Bugün gireceği ilk ders için çoktan uyanmıştı Satellite. Gözüne bir gece boyunca uyku girmemişti, kendini Hogwarts'ta yalnız hissetmeye başlamıştı ve bu onu gerçekten huzursuz ediyordu. İlk olarak sevdiği biri yoktu, arkasını dayanabilip de güvenebileceği bir erkek arkadaşı yoktu. Erkek arkadaş dışında platonik olarak bazı hisler beslediği biri de yoktu. Her konuda inanabileceği, dertleşebileceği, sırlarını açabileceği bir dostu da yoktu. Hogwarts'ta sadece binadaşları vardı ve iki tane kuzeni. Aslında kuzenleriyle çok iyi anlaşıyordu fakat genelde iki kız beraber takıldığı için Satellite kendini yalnız hissediyordu. Hormonlarının aktivasyon gösterdiği ergenliğin bu döneminde, Satellite de kafasına bunu takmış ve bütün gece uyuyamamıştı. Saçma bir neden olabilirdi ama uyuyamamıştı işte.

    Mitoloji dersine gitmek için yatağından kalktı. Mitoloji gerçekten sevdiği bir dersti, fazlaca sevdiği bir dersti. Zaten önceden de bildiği vardı bu dersle ilgili. Yunan mitolojisiyle ilgili onlarca kitap okumuştu. On İki Olimposlular'dan, küçük tanrı ve küçük tanrıçalara kadar çoğu şeyi biliyordu. Yaz tatillerinde üzerinde gerçekten durduğu bir konuydu bu. Özellikle Yunan Tanrıları'nın soyağacını inceleyip onları aralarındaki ilişkilere göre eleştirmekten zevk duyuyordu. Yunan Mitolojisi'nden sonra Roma Mitolojisi'nden de hoşlanıyordu. Zaten ikisi birbirine benziyordu. Sadece tanrı ve tanrıçaların adları farklıydı. Görevleri, işlevleri, rütbe sıralamaları aynıydı. Fakat Roma Mitolojisi'ni Yunan Mitolojisi kadar ayrıntılı bilmiyordu. Mesela Yunan Mitolojisi'nde Umut Tanrıçası Elpis'den gigantların kralı Enkleadus'a kadar çoğu şeyi adı gibi bilirken Roma Mitolojisi'nde sadece On İki Olimposlu'yu biliyordu. Hatta bir ara öyle bir tutku haline dönüşmüştü ki bunlar Satellite için, Zeus'a tapma noktasına gelmişti. Neyse ki annesi bir süre onu bu düşüncelerden uzaklaştırmıştı ve onu tekrar Tanrı'ya yöneltmişti. Ama Satellite mitolojiyle bir hobi olarak hala ilgileniyordu. Geçen derse katılamamıştı, bunun mahcubiyeti içerisinde Torque'un ikinci dersinde şansını deneyecekti.

    Yatağından kalkalı ve giyineli neredeyse bir saat olmuştu. Ama dersliğe kadar yürümeye üşendiğinden aynanın başında kendisini inceliyordu. Sarı cübbesini silkeliyordu, belki de en gurur duyduğu şeydi şu cübbesi. Ardından yemyeşil gözlerine baktı aynada. Dudağını büzdü, bu sırada da açık kahverengi saçlarını arkaya attı ve çabuk bir el hareketiyle bileğinden çıkardığı tokayı saçına tutturdu. Şimdi biraz daha öğrenciye benzemişti Satellite. Dolabını açtı ve çantasını aldı. Son kez ders programına baktı, evet ders mitolojiydi. Profesör Torque'un dersine gitmek için sabırsızlanıyordu. Ders programını çantasına geri tıktıktan sonra yeterli parşömenin çantasında olup olmadığına baktı. Onun da yeteri kadar olduğunu düşündü, derse beraber gidecek bir arkadaşı olmadığı için yatakhaneden tek başına çıktı, arkasında bir yığın kızın çığlığını bırakarak.

    Mitoloji Kulesi'ne doğru yürüyordu, neyse ki henüz kuşluk vaktiydi, bu saatte kimsenin ona gelip bir kara büyü yapacağını düşünmüyordu. Diğer renk cübbelerin içinde biraz fazla parlayan sarı cübbesiyle beraber dersliğe doğru ilerliyordu. Bir an önce derslikten içeri girmek istiyordu, tek başına buralarda dolanmaktan pek haz etmiyordu. Gerçi kuleye doğru ilerleyen diğer öğrenciler de vardı fakat onlar da çok azdı ve tanımadığı öğrencilerdi. Hızlı adımlarla yürürken birden çantasını düşürdü. "D'immortales." diye fısıldadı kendine Antik Yunanca lanet ederek. Eğildi ve yerdeki kot çantasını alarak dersliğe doğru koşmaya başladı. Paranoyakça davranıyor olabilirdi ama o kendini profesörlerin ve insan kalabalığının yanında güvende hissediyordu sadece.

    Dersliğin kapısına vardığında öğrenciler kapıdan içeri giriyordu. Bir insan grubunun olduğu bu yere varmasıyla yüzüne yayılan gülümseme, rahatladığının işaretiydi. Saatine baktı, daha yirmi dakika olduğunu gördü ve ilerlemeye devam etti. Yürürken spor ayakkabısının sürtünme sesi, şu anda duyulmuyordu. Bu iyiye işaretti, dersliğin kapısından içeri girdi ve kendisiyle aynı renk cübbelilerin oturduğu sıraların yakınına oturdu. Kısa bir süre selamlaştılar, ardından önlerinde oturan Slytherin kızlarının saçlarına tüylü kalemleriyle dokunmaya çalıştılar. Satellite için güzel bir başlangıç olmuştu derse, genelde Slytherinliler onlarla uğraşırken kısa bir süreliğine de olsa devran dönmüştü. Slyhterinli kız gözünü büyütmüş bir şekilde Satellite'a bakarken o gülüyordu. Fakat bu eğlence kapının çat diye kapanıp saçı başı karışmış fakat buna rağmen karizmasından bir gram eksilmemiş Torque'un sınıfa girmesiyle sona erdi.

    Torque hızlı bir başlangıç yapmıştı, daha Satellite kendine gelemeden sorular sormaya başlamıştı. Öğrencilerin kaçının yunanlı olduğunu sordu önce. Aradan birkaç el kalktı. Kız bir Amerikalı olarak üzerime alınmamıştı bile. Ardından Torque monolog yapmaya başladı. Meğerse geçen ders Torque öğrencilere kimin hangi mitolojiyi öğrenmek istediğini sormuştu ve öğrencilerin hepsi Yunan mitolojisi demişti. Satellite gülümsedi, bu dersin harika geçeceğini hissediyordu.

    Ödevler dağıtılmaya başlandı. Torque herkese ödevini uzatıyordu. Bir öğrenciyi tebrik etmişti sadece, diğerlerine sadece kağıt uzatmıştı. Satellite ödev kağıdımı teslim alamamıştı, çünkü teslim etmemişti. Her ne akla hizmetse geçen sefer mitoloji dersine girmemişti, bunun için kafasını eğmişti, profesörün ona bir şey dememesini umuyordu. Ödevleri dağıtmayı bitirmiş olan Torque, öğrencileri umursamaz şekilde sınıfın ortasına geçti ve dersi anlatmaya başladı.

    Torque'un anlattığına göre Avrupa'da otuz farklı mitoloji türü varmış. Satellite bu kadar çok olduğunu bilmiyordu gerçekten. Ardından profesör birkaç benzetme yaptı ve Yunan mitolojisini anlatacağını söyledi. Satellite gülümsedi, işte bunu istiyordu. Sonunda bir derse tamamıyla konsantre olabilecekti. Çantasından parşömenlerini ilk kez bu kadar özenli çıkardı ve tüylü kalemini yazmak için kullanmaya hazırlandı. Torque Satellite'ın yanında oturan bir öğrenciyi uyardıktan sonra derse döndü. Yunan mitolojisinde kahramanlar, tanrılar, tanrıçalar, canavarlar vardı, Torque'un bahsettiği ve Satellite'ın bildiği üzere. Yakındoğu ve Roma mitolojisiyle iç içe olduğunu söyledi. Zaten Roma'da bir tek tanrı, tanrıçaların adları farklıydı. Yakındoğu mitolojisiyle de pek fazla ilgilenmiyordu. Torque çocukların sadece Yunan mitolojisinin farkında olmasına biraz bozulmuş bir şekilde dersi anlatıyordu. Ama dediği gibi Yunanlılar bunu yaymayı başarmıştı, kullanmasını da bilmişti ve sonunda mitoloji onlarla özdeşleşiyordu. Ardından Torque On İki Olimposlular'ı anlatmaya başladı. Beş tanrıça ve yedi tanrıdan oluşuyordu Olimposlular. Afrodit, Athena, Artemis, Demeter ve Hera beş tanrıçayı oluştururken ; Zeus, Poseidon, Hermes, Apollon, Ares, Hephaistos ve Dionysos'tan oluşuyordu. Hatta Hades'in bu on ikili içinde yer almaması ve Hestia'nın yerini Şarap ve Üzümlerin Tanrısı Dionysos'a bıraktığı mitolojiyle az çok ilgili olanların bildiği ayrıntılardı. Baş Titan Kronos ve onun titan ordusuna karşı yapılan savaşta Olimposlular onları yenmişti ve Olimpos'un sahibi olmuşlardı. Ve On İki Olimposlular yendikleri titanları, başta onların babası olan Kronos'u Tartarus'a yollamışlardı. Tartarus da esasında bir titandı. Yeraltında geniş, sonu bilinmeyen yer kaplıyordu. Belki de titanlara bu yüzden saygı duyulması gerekiyordu, hala. Satellite bunların hepsini biliyordu. Ardından havaya anlaşılması mümkün bir yazıyla "Üç Büyükler" yazdı. Satellite bunların çoğunu biliyor olmasına rağmen dinliyordu, derse katılımını daha çok sağlıyordu bildiği bu konular. Sonra titanlar konusuna geri dönen Torque, Atlas'tan bahsetti, göğü taşıdığı bilinen titan. O Tartarus'ta değildi, yeryüzündeydi. Ve bu mitolojiye inananlar onun yerini bulmaya çalışanlar da vardı. Hatta Satellite'ın bir zamanlar okuduklarına göre Othyrs Dağı gibi yerlere gitmişlerdi, oysa Satellite'ın yaz tatilinde anladığı gibi bunlar bir saçmalıktan öte bir şey değildi. Ayrıca Yunanlılar için on iki sayısının da bir önemi olduğunu öğrenmişti. Torque, bunu araştırması için Yunanlılar'ı yönlendirmişti fakat Satellite da bunu araştıracaktı. Fazla bilgi öldürmezdi sonuçta. Son olarak Torque Üç Büyükler'den bahsedeceğini bildirdi ve anlatmaya başladı. Satellite dersin bu kadar erken bitmesini istemezdi tabi ki fakat buna mızmızlanmak yerine dersin son dakikalarının tadını çıkarmaya bakmaya karar verdi. Zeus, Poseidon ve Hades Üç Büyükler olarak adlandırılıyordu. Zeus, göğün sahibiydi ve Tanrıların Tanrısı'ydı. Poseidon da denizlerin sahibiydi, Hades de yeraltının. Aralarında kura çekerek bölüşmüşlerdi dünyayı. Babaları da Kronos'tu. Satellite bunların hepsini biliyordu, belki çok daha fazlasını. Profesöre baktı, o sırada Torque da öğrencilere Üç Büyükler'den hangisi olmak istediklerini anlatan bir paragraf yazmalarını isteyip sınıfı terk etti. Önce herkes birbirine baktı, Satellite da mavi gözlü ve mavi cübbeli biriyle göz göze geldi. Bir profesörün sınıfı yalnız başına terk etmesi ölümü kabul ettiği anlamına gelirdi normal şartlarda fakat herkes birden kağıdına yumuldu, Satellite gibi.

    Satellite düşündü. Bir kere en uç noktada olmak istiyordu hep. Ya en kötü, ya en iyi. Bu yüzden Denizlerin ve Depremlerin Tanrısı Yüce Poseidon'u ilk seferde elemişti bile. Zeus'u düşünmeye başladı. Sadece bir kura sonucu Göğün ve neredeyse bütün Olimpos'un sahibi olmuştu, Olimpos'un yarısı Hera ile onun eviydi. Konumu dolayısıyla en iyi olan Zeus'tu. Koskoca Tanrıların Tanrısı'ydı Zeus. Hades de konumu dolayısıyla en kötü durumda olandı. On İki Olimposlu'dan biri bile sayılmıyordu. Yeraltına postalanmış gibi görünüyordu ve Üç Büyükler'den en az onun adı anılıyordu. Kötü bir tanrı olarak nitelendiriliyordu, acımasız. Fakat bu sadece ölüleri yönetebildiğinden kaynaklanıyordu. Satellite rütbe itibariyle ani tanınmışlık ve saygı duyulma adına Zeus olmayı yeğlese de yeraltının sahibi olmak ve ölüleri yönetmek ona daha cazibeli geliyordu. Düşündüklerini yazıyordu, kısa sürede kağıdını verecekti bu gidişle. Fakat tam olarak hangisi olmak istediğine karar veremiyordu. Belki ikisinden de vazgeçip Poseidon olmalıydı. Fakat Poseidon da ona pek ilgi çekici gelmiyordu. Bir süre tüylü kalemini bıraktı, parşömene bakmayı kesti ve su yeşili gözlerini tavana döndürdü. Düşünmeyi bıraktı, derin bir nefes aldı. Bir süre sınıfa baktıktan sonra kağıda son cümlesini yazdı. "Sonuç olarak Hades." tümcesini tüylü sarı kalemiyle yazdıktan sonra ayağa kalktı ve ayakkabılarını sürüye sürüye masanın üzerine parşömenini bıraktı. Diğerlerinin bakışları eşliğinde derslikten ayrıldı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aredhel Clementé
Beauxbatons V. Sınıf
 Beauxbatons V. Sınıf
Aredhel Clementé


Mesaj Sayısı : 366
Gerçek İsim : İlayda
Patronus : Kartal. Sihirsel Soy : Üvey annesi Muggle Doğumlu, üvey babası da Melez. Öz anne babası safkan büyücüler ama o bunu bilmiyor.
En Belirgin Özellik : Meraklı.
Rpg Puanı :
İkinci Ders Left_bar_bleue92 / 10092 / 100İkinci Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
İkinci Ders Left_bar_bleue46 / 10046 / 100İkinci Ders Right_bar_bleue

İkinci Ders Empty
MesajKonu: Geri: İkinci Ders   İkinci Ders Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 6:43 pm

Kararlı adımlarla taş koridorlarla yürüyordu küçük cadı. Konular gittikçe yoğunlaşmaya, dersler artmaya başladıkça Alexa hiçbir derse yetişemez olmuştu. Hatırlıyordu da, ilk Mitoloji dersini kaçırdı diye nasıl da üzülmüştü, neredeyse ağlayacaktı. Bu sefer ta akşamdan sırt çantasını hazırlamış, saat dokuzda yatmıştı ki, başka hiçbir ders için bu kadar hazırlık yapmamıştı. Bu sefer derse zamanında gitmek ve öğretmenin gözüne girmek için ne kadar kararlı olduğunun bir göstergesiydi. Bu düşüncelerle kalkmış, hızla üstümü giyinmiş ve kahvaltıya inmiştim. Kahvaltı her zaman cadıyı cezbeder, ilk derslere geç kalmasını sağlardı ama bu sefer oldukça kararlı olduğu için, bir yulaf ezmesi yiyerek masadan kalkmıştı. Ravenclaw ortak salonuna gitmek için bir bilmeceyi doğru yanıtladıktan sonra, hızla yatakhaneye çıkıp çantasını kaptığı gibi Mitoloji dersliğinin yolunu tutmuştu.

Mitoloji dersliği kulelerden birindeydi o yüzden ortak salondan çıkınca pek zahmet çekmeden oraya ulaşma imkanı vardı. Bu durumda Slytherin ve öğrencilerine oldukça acıyordu, çünkü onlar ta zindanlardan çıkıp, kulelere geliyorlardı Mitoloji ve Astronomi dersi için. Ve tabii geç kalmaları kaçınılmaz oluyordu. Sırt çantasının tutma yerlerinden tutup kule merdivenlerini tırmanırken bunları düşünüyordu. Birden bir el gelip kızı kulenin duvarına yapıştırdığında, kız tamamen hazırlıksız yakalanmıştı. El boğazını öyle bir sıkıyordu ki, nefes alamıyordu. Boğazında kalan son havayı harcamayı göze alarak "Kimsin sen?" diye fısıldadı. Çocuk sonunda kendini gösterdi. Sahte görünmezlik pelerinlerinden birini giymişti ilk önce, onu çıkardı ve kıza sırıttı. Bu çocuğu hatırlıyordu, İksir dersine giderken bir çocuğu onun elinden kurtarmıştı. İntikam almaya geleceğini tahmin etmeliydi. Çocuk elini biraz gevşetti. Alexa buna şaşırmıştı ama bu hareketin onun iyiliği için olmayacağını tahmin etmeliydi. "O kadar kolay kurtulacağını mı sandın bücür? Kimse beni ve arkadaşımı küçük duruma düşüremez! Ama ölmeni de istemiyorum, o zaman Slytherin'den bayağı bir puan kırılabilir. Bunu istemeyiz." Çocuk gözünü Alexa'dan ayırmadan asasını çıkardı ve Alexa'nın tam yüzünün dibine tuttu. Alexa hızlı hızlı nefes alıyordu. Bu çocuk kim bilir neler yapmayı düşünüyordu ona. Çocuk tam ağzını açacakken Alexa arkasından asasını çıkardı ve aklına gelen ilk büyüyü söyledi. "Everte Statum!" Çocuk birden havada taklalar atmaya başladı. Sonunda boğazı çocuğun elinden kurtulan Alexa derin bir nefes aldı. Bu Slytherin'ler ne kadar da baş belası oluyordu. Eliyle, görüşürüz, işareti yaptıktan sora hızla taş merdivenleri tırmanmaya başladı.

Sınıfa geldiğinde herkesin kendi halinde olduğunu gördü. Profesörün bile. Öğrenciler oradan oraya koşuşturup büyüler yaparken onlara odaklanmamıştı. Yine de Alexa halinden memnundu. Sonuçta dersi kaçırmamıştı. Arkalarda bir yerlerde boş bir sıra bulup ona yerleşti. Çantasını açıp içinden mürekkep şişesini, tüy kalemini ve bir tomar getirdiği parşömenini çıkardı. Etraftaki şamataya hiç dikkat etmiyordu. Tamamen odaklanmıştı. O yüzden birden arkasından gelen çarpma sesini duyunca iki metre havaya fırladığından emindi. Korkuyla arkasına baktı. İyi ki sadece kapı kapanmıştı. Etraftaki sesler anında kesilmişti. Aslında Alexa buna oldukça sevinmişti, gürültüden başı ağrımaya başlamıştı çünkü. Profesör Torque oldukça garip bir insandı Alexa'ya göre. Davranışlarını pek de normal bulmuyordu. Dağınık kıvırcık saçlarıyla da ona Einstein'ı hatırlatıyordu. Neredeyse sınıfın içinde gülmeye başlayacaktı, kendini zorla tuttu. Profesör Torque derse garip bir soruyla başladı. Sınıftakilerin kaçının Yunanlı olduğunu soruyordu. Alexa sessizce güldü, burada Yunanlı olur mu dercesine. Ama belli ki vardı çünkü birkaç kişinin eli havaya kalkmıştı. Profesör konuşmasına devam etti. Alexa geçen ders gelmediği için oldukça şey kaçırmış gibiydi, o not verdiği ödevleri dağıtmaya başlayınca Alexa resmen yerin dibine girmek istemişti. Çünkü Alexa, önceki dersi kaçırmıştı. O derste kim bilir Profesör neler anlatmıştı. Ve ödev vermişti! Alexa bir ödevden resmen 'kaçmıştı'. Bunu kabul etmek istemiyordu. Öğretmen onun sırasına yaklaştığında başını eğdi ve gözlerini parşömenine çevirdi. Onun gittiğini hissedince başını kaldırdı.

Profesör sözünün başında geçen derste yapılan bir şeyden bahsederken Alexa gözlerini yine parşömenine çevirdi. Mitolojiyi severdi, hem de çok. Küçüklüğünde birkaç tane efsane okumuşluğu vardı. Bu dersi de o yüzden almıştı, mitoloji konusunda ayrıntıya ihtiyacı vardı. Bunun için buradaydı. Neyse ki Profesör Torque konuyu çabuk değiştirmişti. Alexa'nın favorisi olan Yunan Mitolojisi'ni işleyeceklerdi bu gün. Alexa hayal kırıklığıyla omuzlarını düşürdü. Zaten Yunan Mitolojisi hakkında her şeyi biliyordu! Ama belki de bilmediğim bir şeyleri anlatır, diye umuda kapıldı kız. Profesör Yunan Mitolojisi'nin en basit konularını anlatmaya başlarken Alexa başını ellerine yasladı ve etrafa bakınmaya başladı. Önündeki kızın kurdelesi ne kadar da güzeldi... Birkaç sıra ötede çok iyi dostu Satellite gözüne ilişmişti. Onu bayağı özlemişti Alexa. Profesörün havaya bir şeyler yazmaya başlamasıyla gözünü ona çevirdi. Profesör Torque işini gerçekten de iyi biliyordu. 'Üç Büyükler' yazdı ilk önce Profesör. Ne yazık ki Alexa onları çok iyi biliyordu. Zeus, Poseidon ve Hades, diye düşündü kız. Nitekim profesör de aynısını 'Üç Büyükler' başlığının altına yazmıştı. Profesör hızla konuşmasına devam etti. Alexa'nın kulağı ara sıra söylediklerine takılıyordu. Bir soru sorduğunu duyduğunda hemen başını kaldırdı. "Yunanlılar için 12'nin bir önemi olabilir mi sizce?" diye sormuştu Profesör. 12... Yunanlıları bilmezdi de, o 12 sayısı hakkında sadece Olimpos Tanrıları'nın 12 tane olduğunu biliyordu.

Profesörün tekrar ışık hızında konuşmasına geçmesiyle birlikte Alexa başını tekrar ellerine dayadı. Artık o değil, herkes sıkılmış görünüyordu. Çok fazla konuşma Alexa'nın en sevmediği öğretme biçimiydi. Bir Ravenclaw öğrencisi olarak yazmayı tercih ederdi. Öğretmen tekrar bir soru sorunca Alexa heyecanla doğruldu. Soruların onu çeken bir cazibesi vardı, ayrıca profesörün sorusuna cevap vermezse onun dersi dinlemediğini yakalamasından çok korkuyordu. Ceza almak en kötü korkusuydu, annesine nasıl açıklardı bunu? Bunu düşünmek bile onu titretiyordu. O yüzden bu düşünce yerine profesörün sorusuna konsantre oldu. Üç Büyükler'den hangisi olmak isterdiniz diye sormuştu Profesör Torque sonunda yazılı bir şey sormuştu. Alexa büyük bir hevesle tüy kalemini mürekkep şişesine batırdı ve cümleleri uzata uzata, bilimsel açıklamalar yaparak ilk önce Üç Büyükleri anlatmaya, sonra da hepsinin özelliklerini anlatmaya koyuldu. Son paragrafta, Zeus'un muhteşem güçlerinden, muhakeme yeteneğinden ve onca tanrıyı büyük bir sükunetle yönetmesinden bahsedip, Üç Büyükler'den biri olmak isterse, Tanrıların Tanrısı Zeus olmak istediğini yazarak ödevini bitirdi. Bu yarım değil, iki parşömen sürmüştü. Yanında getirdiği parşömeni dolunca önündeki kızdan bir parşömen istemişti. Daha iki satır yazmış olan kız ona öyle bir bakmıştı ki, Alexa parşömeni alıp, hemen başımı eğip yazmaya başlamıştı. Sonunda parşömenleri kıvırıp tomar haline getirdi ve halinden memnun bir şekilde masaya bıraktı. Çıkışta Slytherinli çocuğun onu bulmamasını diledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Luciana Larsson
Muggle'sınız lütfen rütbenizi bir an önce belirleyiniz.
Muggle'sınız lütfen rütbenizi bir an önce belirleyiniz.
Luciana Larsson


Mesaj Sayısı : 121
Gerçek İsim : Berşan.
Sihirsel Soy : Belirsiz.
En Belirgin Özellik : Bir Slytherin'liye göre fazla iyi.
Rpg Puanı :
İkinci Ders Left_bar_bleue69 / 10069 / 100İkinci Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
İkinci Ders Left_bar_bleue0 / 1000 / 100İkinci Ders Right_bar_bleue

İkinci Ders Empty
MesajKonu: Geri: İkinci Ders   İkinci Ders Icon_minitimePtsi Tem. 04, 2011 3:15 pm

    Genç cadı sarı saçlarını savurarak hızlı adımlarla, elinde Mitoloji kitabıyla uzun koridorlarda yürüyordu. İlk Mitoloji dersini kaçırdığı için yeterince üzgündü. Neden kaçırdığını sormayın, çünkü gerçekten uzun hikaye. Üstelik tüm öğrenciler yemekhanede akşam yemeği yerken yanındaki öğrencilerin ilk Mitoloji dersinin ne kadar güzel geçtiğinden bahsetmeleri Lucy'nin tepesini attırmış ve sinirli bir şekilde "Bu kadarı fazla." diye mırıldanarak masadan kalkıp soslu tavuğunu yarım bir şekilde kalmış olmasına neden olmuştu. O günden beri ikinci dersi iple çekiyordu. Artık beklediği gün gelmişti. Sabah erkenden kalkıp hazırlanmıştı ve bir şey unutmuş olabileceğini düşünerek çantasını tekrar tekrar kontrol etmişti. Onu pek tanımayanların çoğu bu davranışına bir anlam veremediler. Zaten hepsi Lucy'nin tuhaf davranışlarına ve takıntılarına alışkındı. Aslında bir dersi kaçırdığı için hiç bu kadar üzülmezdi ancak Mitolojiye aşırı bir ilgi duyuyordu. Bu ilginin nedeni Muggle annesinin ona sürekli Mitoloji hikayeleri anlatmasıydı. Lucy bu hikayeleri hiç sıkılmadan dinlerdi hatta annesinden daha fazla Mitoloji hakkında bilgiler duymak isterdi. Annesi ise onu hiçbir zaman kırmaz, bıkmadan hikayeler anlatmaya devam ederdi. Mitoloji sınıfının önüne geldiğinde içeriden uğultular yükseliyordu. Kapıyı yavaşça itip sınıfa girdi.

    Boş bir sıra bulup oturdu. Tüm öğrenciler kendi halindeydi. Bir grup Hufflepuff öğrencisi büyülü kalemlerle Slytherin kızlarını rahatsız ediyordu. Slytherin kızları şaşkın ve kızgın bir şekilde bakıyor, Hufflepuff kızları ise kıkırdıyordu. Lucy'ye hiç bulaşmadılar çünkü Lucy onları hiç rahatsız etmezdi. Sadece ona bir şey yaparlarsa o da doğal olarak kendini savunurdu. Tabi savunma konusunu bazen abartabiliyordu. Ama öyle durup dururken birine sataşmazdı. İyi huylu bir Slytherin'di o. Bu yüzden defalarca dışlanmıştı ama arkadaşları zamanla ona alışmıştı. Slytherin kızları ona ters ters baktılar. Lucy ise cevap vermek yerine kafasını başka yöne çevirip elinde tuttuğu tüy kalemle oynamaya başladı. Dersin başlamasına az kalmıştı ve bu onu heyecanlandırıyordu. Mitoloji hakkında çoğu şeyi biliyordu ama yeniden dinlemek Lucy'yi hiç sıkmıyordu. Sınıf kapısının sesli bir şekilde kapanmasıyla yerinden sıçradı. Elindeki tüy kalemi sırasının üstüne bıraktı. Ders başlamıştı.

    Profesör sınıfta Yunanlılar olup olmadığını sordu. Havaya kalkan el sadece birkaç taneydi. Lucy bir Yunanlı olmak isterdi ama o Amerikan-İngiliz karışımı bir aileden geliyordu. Yunanlılarla alakası bile yoktu. Ardından profesör masasına doğru ilerledi ve elinde parşömenlerle döndü. Parşömenleri öğrencilere dağıtmaya başladı, içlerinden birini de tebrik etti. Mutlaka geçen hafta verdiği ödevlerdi bu. Bir sürü şey kaçırmış olmalıydı. Yüzündeki mahcubiyeti belli etmemeye çalıştı. Duruşunu biraz daha dikleştirdi.

    Profesör Torque sonunda ödevleri yapan öğrencilere dağıttıktan sonra Lucy de rahatladı. Geçen derste öğrenciler Avrupa Mitolojisini öğrenmek istemişler. Ve Ayrupa Mitolojisi 30 farklı alt bölümü barındırıyormuş. Lucy bunu duyunca şaşırdı. Gerçi Avrupa Mitolojisini nereden bilebilirdi ki? O daha çok Yunan ve Mısır Mitolojisiyle ilgileniyordu. Biraz da Roma... Profesör daha adil bir oylamayla Yunan Mitolojisini işlemeye karar verdiğini söyleyince nedenini tam olarak anlamasada gülümsedi. Lucy en çok Yunan Mitolojisini seviyordu. Şimdi Profesör Torque'nin gözlerine bakıyor ve onu hevesle dinliyordu. O sırada profesör kitabını karıştıran bir cadıyı uyardı. Lucy'nin umurunda değildi. Dönüp kıza bile bakmadı. Profesör Yunan Mitolojisini anlatmaya başladı. Konuya Yunan Mitolojisini tanımlayarak girdi. Daha sonra Yunan Tanrılardan ve Yunan Tanrılarının, Titanlara karşı olan savaşından bahsetti. Titanlara karşı olan savaşta Olimpuslular kazanıyordu ve Tanrı ve Tanrıçalar, Titanları Tartarus'un derinliklerine yolluyordu. Lucy biraz sıkılmıştı açıkça söylemek gerekirse. Profesörün durmadan anlattığı şeyler kafasını karıştırıyordu. Profesör Torque Tartarus'tan da bahsettikten sonra asası ile havaya "Üç Büyükler" yazdı. Bir alt sıraya da Üç Büyükler'in isimlerini yani Hades, Zeus ve Poseidon yazdı. Lucy profesörün Üç Büyüklerden bahsedeceğini düşünürken Titanları anlatmaya devam etti. Lucy buna bir anlam veremesede dikkatini tekrar derse vermeye çalıştı. Profesör Torque göğü taşıyan Atlas gibi bazı Titanların Tartarus'a gönderilmediğinden bahsetti. Ve bazı Titanların Olimpusluların yanına geçtiğinden ancak Yunan Tanrılarının sayısının hep 12 olduğunu anlattı ve Yunanlı öğrencilerin bunu araştırmasını istedi. Yunanlı öğrencilere baktığımda yerlerinde huzursuzca kıpırdanıyorlardı. Öğrenciler profesörün 'bina puanlarınız artması için' motivesini yeterli bulmamışlardı belli ki çünkü çoğu halinden memnun gözükmüyordu. Profesör Torque, Üç Büyüklerden bahsederek dersi bitirdi ve bizlere Üç Büyüklerden hangisi olmak istediğimiz ve nedeniyle birlikte bir yazı beklediğini söyledi ve dersten çıktı. Lucy profesör dersten çıktıktan sonra onun ne kadar çok şey anlattığını fark etti. Biraz kafası karışmıştı. Düşüncelerinden sıyrılıp kalemini mürekkebe batırdı ve yazmaya başladı.

    Üç Büyüklerden tek tek bahsettikten sonra sıra asıl meseleye gelmişti. Lucy gücün fazlasını severdi. Ve bu güç Zeus'ta fazlasıyla vardı ancak o Zeus gibi Olimpus'u yönetemezdi. Zeus tüm Tanrıları bir arada tutmaya çalışmıştı ama bu görevi Lucy'ye verseler anında pes ederdi. Hades'i düşündü. Hades diğer Tanrılar tarafından küçümseniyordu ve Lucy birisi tarafından küçük görülmekten asla hoşlanmazdı. Ayrıca yer altına tıkılıp kalmak berbat olmalıydı. Lucy her zaman saygı görmek isterdi. Poseidon ise denizlerin efendisiydi. Ve denizler Lucy'ye göre özgürlük ve asilik demekti. O da özgürlüğü ve asiliği seviyordu. Ayrıca denizlere karşıda ilgisi vardı. Poseidon üç Tanrı içinde ortancasıydı. Tüm bu düşüncelerini önündeki parşömen kağıda yazdı. Onun için en uygun olan tanrı Poseidon'du. Ödevini bitirdikten sonra masanın üstüne bırakıp çıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İkinci Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Eski Yazılar İkinci Ders - Çivi Yazısı - Ortak Ders
» Kehanet, I. Ders.
» İlk Ders
» Ders Listesi
» Üçüncü Ders

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: Düşünseli :: Rol Oyunları-
Buraya geçin: