Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Caroline Karnelblood

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Caroline Karnelblood
Sanatçı
Sanatçı
Caroline Karnelblood


Mesaj Sayısı : 1515
Gerçek İsim : ceren
Sihirsel Soy : muggle doğumlu
En Belirgin Özellik : Cesaret. Fevrilik. Hayalgücü.
Rpg Puanı :
Caroline Karnelblood Left_bar_bleue71 / 10071 / 100Caroline Karnelblood Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Caroline Karnelblood Left_bar_bleue36 / 10036 / 100Caroline Karnelblood Right_bar_bleue

Caroline Karnelblood Empty
MesajKonu: Caroline Karnelblood   Caroline Karnelblood Icon_minitimeSalı Mayıs 25, 2010 11:58 am

İnanılmaz derecede bir tüpün içinden geçiyormuşçasına bir histi; gözlerim yuvalarına çekiliyor, kulak zarlarımı beynimde hissediyor gibiydim. Oksijensiz bir hayata ' merhaba ' derken aynı zamanda bu sıkışıklık içinde Robert'ın elinin sıcaklığını hissedebiliyordum. Bu hisleri anlatmak kadar bile uzun sürmemişti oysa yaşadığım şey; bir kaç saniyecik hepsi bu.
" Carol, iyimisin? " dedi Robert. Ben eğilmiş ve kusmak üzereymişim gibi hissediyordum kendimi. Robert hala bir elimi tutuyordu ancak öbür elim karnımdaydı. Karnımda olan elimin baş parmağını kaldırarak yumruk pozisyonuna getirdim ve ona ' Herşey yolunda ' gibisinden mesaj vermeye çalıştım. Biraz bekledikten sonra da geçti zaten. Kafamı nihayet kaldırdığımda Robert daha da yaklaştı. Çenemin altından tutarak kafamı kaldırdı. Dışarıdan gören biri, bizim gayet hoş ve romantik dakikalar geçirdiğimizi düşünebilirdi ancak Robert'ın yüzündeki sevgiyle karışık alaycılığı en iyi ben seziyordum.
" Bir türlü alışamayacakmısın buna?" Artık eli çenemde değildi iki elinin avucunda benim kafamı tutuyor gibiydi. Elleri tatlı bir meltem gibiydi...
" Ah Mr. Albusan kusura bakmayın, bir dahakine mutlaka efendim..." Sesimi incelterek ve küçümseme tonu ekleyerek konuşmuştum. Bu sırada o da kolunu omzuma atmış cisimlendiğimiz Hogsmeade köyünün ıssız bir patikasında yer yer beni sürüklüyordu.
" Ev cinim gibi konuştun... Carol ama gerçekten şaka değil bu senin gibi dayanaklı bir cadı... Hadi ama gerçekten komik görünüyordun."
" Komik göründüğümü anlamama bayağı yardımcı oldun zaten."
dedim. Bir yandan da gülmemi bastırmaya çalışıyordum. Evet, cisimlenmede hiç bir zaman iksirde olduğum gibi başarılı olamamıştım. Hatta bunun yerine uçmayı milyonlarca kez tercih ederdim. En azından bol oksijenin içinde o nahoş duyguyu yaşamam, diye düşünüyordum. Bu sırada bana sitem ederken kolunu indirmiş olan Robert'ın kolunu tekrar omzuma almaya çalıştım ve bende onun beline sarıldım.
Böylece Hogsmeade'in o tenha patikasından çıktık ve baharın getirdiği muhteşem kuş cıvıltıları içinde, insanların keyifle dolaştığı, alışveriş yaptığı caddeye çıktık. Normal de Paris'te oturuyorduk ancak bugün Robert'ın yaptığı ani bir planla Londra'ya geleceğimiz tutmuştu. Biz sarmaş dolaş Hogsmeade'de ilerlerken; arada bir , elinde benim ' Yalnız bir şifa otu ' adlı çocuk kitabımı kapmış bir anne- kız benden imza istiyor, bazen de muggleların da karıştığı ilginç bir cinayeti konu ettiğim ' Silindir Şapka ' kitabımı almış bir bey, ayaküstü konuşup imzamı istiyordu. Hatta bir tanesi elinde ' Amortentia ' adlı oldukça duygusal bir aşk hikayesini kaleme aldığım kitabı eline almıştı ve kendinden oldukça emin bir halde benimle sohbet edip diğerlerinin hiç yapmadığı gibi Robert'ı yok saydı. Hatta daha ileri giderek beni Madam Puddifoot'un yerine götürüp onunla birer kadeh cin yapımı şarap içmemi bile teklif etti, ancak Robert'ın " Hayır, Carol şu anda benimle meşgul ve sanırım bir ömür de başka biriyle meşgul olamayacak." demesiyle adam fevkalede bozum oldu ve kendinden emin tavrını sürdürerek arkasına bir daha bakmadan gitti. Ah Robert, kızdığında bile asil davranıyordu. Belki yumruğunu göstermek istemişti fakat benim yanımda böyle bir davranış sergilemek istememişti.
" Carol, gel bir yere girelim. Şuraya başbaşa bir gezi yapmaya geldik ama hayranlarınla daha çok ilgileniyorsun."
" Aa...Ama sende söyledin ya hayatım... Ben bir ömür seninle ilgileneceğim..."
Böylece tekrar sevgili modumuza döndük ve üç süpürgeye girmeye karar verdik, ancak Üç Süpürge de bir doğum günü kutlaması var gibiydi. Her yerde lahanalı, kızarmış ekmekli ve yanlış görmüyorsam eğer hindistan cevizli şekerlemeler kase kase masalara konulmuştu. Ortada kocaman, harika bir şekilde - nasıl yapıldığına Robert ile ikimizinde aklı ermediği - Kimera şeklinde çikolata kremalı pasta vardı. Soluk sarı balonlar görülebilecek har yere asılmıştı ve hediye paketlerinden oluşan koca bir dağın önünde bir genç kız hediyelerini açıyordu. Çamur rengi bir kutudan, gece moru kürklü bir şapka çıkardı ve hayret nidası koyverdi.
" Ah! Shelia... Bu çok güzel..."
Biz doğum günü çocuğunu orada durmuş arkadaşına teşekkür edişini izlerken, Madam Rosmerta, bir yandan şekerli içki kadehini yuvarlak bir tepsinin üzerinde asasıyla yönlendiriyordu. Bizi gördü ve tam gelirken üzerinde kocaman eğrelti otu renginde ' onyedi ' yazan süse takıldı. Ancak bunca yıllık tecrübesiyle içkilerin tek damlası bile dökülmedi.
" Ah hoşgeldiniz! Kusura bakmayın. bugün biraz fazlasıyla yoğu- Lütfen ama O yumurtalı- sütlü viski şişelerini bırakın. Genç adam onun parasının hepsini ödeyeceğini sanmıyorum!" Madam Rosmerta hem bizimle konuşup hem de bu çılgın partiyi kontrol edebilecek gibi görünmüyordu. O bir yandan mümkün olduğu kadar hasarı önlemeye çalışırken bizde bize baktığı o kısacık anda ona el sallayarak dükkandan çıktık. Tam çıkarken de Robert bir daha girdi. Kapıdaki ' Açık ' yazan levhayı ' Kapalı ' ya çevirdi.
" Eh bunca işinin arasında yardım etmek gerekti... Eee şimdi napıyoruz. Madam Rosmerta dolu; Balyumruk'ta alışveriş edenlerle doludur şimdi, rahat edemeyiz... Şey... Madam Puddifoot' a da ben gitmek istemiyorum..."
"Neden ki? O adamı göreceğini düşünmüyorsun değil mi?" Robert omuz silkti. " Aman yani... Neyse o zaman tek bir seçenek kalıyor... Domuz kafası."
" Hmm... Domuz kafası. Bu gezi için hayli ilginç olacak. Hoş, seninle birlikteyken zaten nereye gittiğimin bir önemi yok zaten."
Robert bu sözleri söyledikten sonra başka çaremiz olmadığından biz de Domuz kafasına girdik. Burası daha girmeden, rüzgarsız havada tekinsiz bir şekilde sallanan tabelasıyla oldukça ürkütücüydü. Girdiğimizde de pek fikrimiz değişmedi. Biz bara yakın boş bir masaya geçerken aksi tavırlı barmen ilk önce Robert ile birleşmiş ellerimize sonra da yüzümüze bakarak, biz oturana kadar süzmeye devam etti. Robert içecekleri ısmarlamak için arkasını döndü - ayağa kalkmasına gerek yoktu bara çok yakın oturuyorduk zaten- İki bardak balkabağı suyu istedi.
" Bizde öyle hafif şeyler bulunmaz."
" Tamam o halde Ateşviskisi ver o zaman."
dedi Robert. Adamla inatlaşır gibi.
" Gelmesemiydik acaba..."
" Ne oldu rahatsız mı oldun?"
" Yoo... Ondan değil. Sadece buranın havası bizim ruh halimize oranla daha gergin gibi... Kendimi bir cenaze evindeymiş gibi hissediyorum..."
" Evet. Baksana güzelim bahar havası bile şu camlardan gözükmüyor. İnsanın kendisini kötü hissetmesi işten değil."

Robert arkadan uzanıp, Ateşviskilerimiz aldı ve konuşarak yudumlamaya devam ettik. O sırada tekrar kapı açıldı ve içeriye fare kahverengisi pelerinin kukuletasını yüzü görünmeyecek şekilde çekmiş, uzun boylu bir adam bara girdi. Bizim masamıza oldukça yakın bir masaya oturdu. Biz konuşmaya devam ettikçe, arada bir gözüm adama kayıyordu. Ancak o bunun farkında değilmiş gibiydi.
" ... Ve istersen Londra gezimizi burada noktalamak zorunda değiliz. Orlando amcana gidebiliriz, hem sende ne zamandır Miranda'yı görmek istiyorum diyordun. Hiç fena olmaz ha?"
Ben tam da bunun güzel bir fikir olduğunu söyleyecekken, kukuletalı adamın az önce söylediği bakır rengi bir sıvıyla dolu bardağının üzerine kapanmış başının kalktığını farkettim. Başı iyice kalktığında kukuletasının altında kalan içeriye giren az ışıkta parlayan o mavi gözleri gördüm, o elektrik mavisi gözleri... Bu masum rengi, nefretle ışıldatan bir çift göz biliyordum... Sadece bir çift göz...
O mavi gözlere sahip kişi bir anda ben daha bunları idrak edemeden pelerininin cebinden asasını çıkarmaya hamle etti ancak ben daha o eli cebine varmadan herşeyi görmüştüm gözlerinde. O kısacık saniyede beyninde dolaşan sesi duymuştum. ' Öldür onu bitsin tamamen bu iş...' . Birden bende asamı çıkardım ve onun yeşil ışığı yolu yarılamışken " Protego! " diye bağırdım. Robert ne olduğunu az önce anlamıştı. Bir düello başlıyordu...
Mavi gözlü adam tekrar yeşil ışık huzmelerini bana gönderiyordu. Ben de ona zarar verecek kötücül büyüleri yollamaya çalışıyordum ancak bu arada kendimi savunacak zamanım olmuyordu. Bu sırada Robert devreye giriyor savunma büyüleriyle ikimizi de korumaya çalışıyordu. Ancak ben savaşırken Robert ona daha çok zarar vermek istiyordu. Adamın gözü Robert'ı görmüyor, o yeşil ışık huzmelerini bir an önce bana ulaştırmak istiyordu. Bu sırada ben bir yeşil ışından kıl payı kurtulmuşken Robert savunmayı boş verdi.
" Sersemlet!"
Adam hiç beklemediği anda gelen bu büyü karşısında öylece kaldı ve tam yüzüne kırmızı ışını yedi. Öylece biçimsiz bir şekilde odanın her tarafına saçılan cam, kırık sandalye ve masaların yanında yere öylece yayıldı.
" Carol, gel çıkalım burdan! Delirmiş bu hadi! "
" Hayır Robert bu o, tanımadın mı?"
" Kim?"
" Chris, Chris bu... O gece- o gece... Thomas'ın öldüğü gece."
" İnanmıyorum bu o mu?"
" Evet, o bu gözleri nerede görsem tanırım."
Chris'in çarpık yüzüne bir kez daha iğrenerek baktım. Altı yıl ondan o kadar çok şey alıp götürmüştü ki... Yüzü izlerle doluydu ve çokta yaşlı olmamasına rağmen uzun saçlarında beyazlar vardı.
" İncarcerous!"
asamı Chris'e doğrulttum. İpler onu sıkıca bağlamıştı.
" Carol ne yapıyorsun?"
" Bu zamana kadar yapmayı beklediğim şeyi... Zihinfendi niçin öğrendim ben Robert? Bunun için.Göreceksin şimdi."
Robert tek kelime etmedi. O gece yaşadıklarım sırasında yanımdaydı. Bu acıyı atlatırken de... İntikam beslerken de... Şimdi intikamımın bir zerresini de olsa alırken de yanımda olacaktı. Zihinfend, sırf intikam almak için öğrendiğim bir şeydi. Daha sonrasında intikamın ateşi beni o kadar ele geçirmişti ki bu yeteneğim haline dönüşmüştü. Yerde sıkıca bağlı ve sersemletilmiş Chris'i asamla havaya kaldırdım ve altına bir iskemle çekip oturtturdum. Robert'a bir kez baktım. Yüzünde hayretten çok beni anlayan bir bakış vardı. Bardaki müşteriler biz düelloya başlarken kaçıp gitmişlerdi. Barın sahibi ise hemen barın üstündeki evine sığınmıştı. Barda bir tek biz vardık. Robert, Chris ve ben...
Oturmuş Chris'e asamı doğrulttum.
" Çözül!"
Chris çözüldüğü anda bağlandığı iplerden kurtulmaya çalıştı ancak başaramadı. Robert bir kez daha aynı büyüyü kullandı ve onu bu seferde iskemleye bağladı.
" Chris... Beni hatırladın mı? HATIRLADIN MI?" Kendimi çıldırmış gibi hissediyordum ona bağırmak bile hoşuma gidiyordu. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu.
" Elbette hatırladım nasıl unuturum... Ah kardeşini kaybetmiştin değil mi yazık... Ah onu görerek öldürmek daha zevkli olurdu kesin..."
" Kapa çeneni! Kardeşim sizin basit ve iğrenç zevkleriniz yüzünden öldü! DOĞMAMIŞ KUZENİM GİBİ!"
" O PİS VELEDİN YAŞAMAYA BİLE HAKKI YOKTU!"
" SENİN VAR SANKİ! İNSAFIMA KALMIŞ DURUMDASIN CHRİS! AMA BEN SANDIĞIN KADAR MERHAMETLİ OLMAYACAĞIM!"
" ÖLDÜRECEKMİSİN BENİ? HADİ... ÖLDÜR! SENDEN LANET ÇIKMAZ GÜZELİM!"
" Öldürmekle intikamımı alabileceğimi sanmıyorum. Senin gibiler için ölüm, o kadar yetersiz ki... ZİHNEFENDET!"
Chris hiç beklemediği bir anda onun beynine girmemle şoke oldu. Umutsuz anılarında geziniyordum. Onun yalnız ve annesiz çocukluğu... Ergenlik dönemi... Ah! Miranda'ya imrenerek bakışı, asla seviyor gibi değil; daha çok onu elde etmek için... Miranda ile nişanları; Miranda'nın yüzü asık, sanki kendi cenazesindeymiş gibi. Babası nişanı takıyor. Chris'in yüzü zevkle ışıl ışıl... Ve Miranda'nın kaçtığı zaman, herşeyi yakıp yıkıyor... Miranda'nın fotoğrafını bakarken... Ona yeşil ışığı gönderirken ' Avada keda-'
" YETEEERRR!"
" Bu kadarı yetmez Chris. Daha yeni başladım. Ölümden de beter olacak. O derece acı çekeceksin!
Tekrar, tekrar ve tekrar ona en acı veren sahneleri izlettim hatta kendi anılarımı ona gösterdim. Miranda ile Orlando amcamın mutlu anılarını... Gittikçe kahroluyordu biliyordum... Amacımda buydu zaten ona birini kaybetmenin her şeklini göstermek. Bir Ölüm yiyene sevgi yüzünden acı çektirebilmek. Belki onun Miranda'ya duyduğu sevgi değildi ama sevgiye en yakını buydu...
Ağlamasını duyuyordum... Ağlıyordu! Bir Ölüm yiyen ağlıyordu!
Bitirdim. Gözlerimi gözlerinden ayırdım. Bana bakamıyordu artık.
" Ağla Chris. Bu inanılmaz acının içinde gözyaşlarınla kıvran. Ölüm bile sana bunu yapamazdı... Hadi Robert gidelim burdan."
Robert ile bardan çıktık ve Chris'i hala bağlı bir şekilde ağlarken orada bıraktık ve doğruca Londra'ya buharlaştık...




Not: Bu rpg'yi Rp puanımı arttırmak için değerlendirmenize sunmaktayım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jessica Sleet Norabel
Yönetim, Uçuş Profesörü
Yönetim, Uçuş Profesörü
Jessica Sleet Norabel


Mesaj Sayısı : 150
Sihirsel Soy : Melez
En Belirgin Özellik : Saf nefreti.
Rpg Puanı :
Caroline Karnelblood Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Caroline Karnelblood Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Caroline Karnelblood Left_bar_bleue50 / 10050 / 100Caroline Karnelblood Right_bar_bleue

Caroline Karnelblood Empty
MesajKonu: Geri: Caroline Karnelblood   Caroline Karnelblood Icon_minitimeSalı Mayıs 25, 2010 5:32 pm

Betimleme: 20/ 30
Renk ve Paragraf Düzeni: 8/ 10
Uzunluk: 8/ 10
İmla Düzeni: 15/ 20
Anlatım: 20/ 30

Toplam: 71/ 100

Açıkcası önceki RP'nize göre kendinizi çok az geliştirmişsiniz. Betimlemeler havada uçuyor gibiydi. Beklemediğim bir anda gelirken gerekli olduğu zamanlarda yoktu. Örneğin o anıları anlatabilirdiniz. Anlatım tarzına gelince, yaptık ettik gibi kısa ve akıcılığı bozan cümleler yerine, anlamı kuvvetlendiren yer yer benzetmelerin kullanıldığı cümleler kurabilirdiniz. Olaylar çok hızlı ve birbirinden kopuk gelişmişti. Yani başlarda açıkcası hamile olduğunuzu düşünürken Domuz Kafası'ndaki düelloyu hiç beklemiyordum. Kurgunuzu da bilmediğimden neden öyle birşey olduğu konusunda bir fikrim yok. Yine de bu puanlanacak bir RP olduğundan konular hakkında bilgi vermenizi beklerdim. Kendinizi geliştirmeniz dileğiyle, keyifli RP'ler...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Diana Swennie Rosenbaum
Cadı
Cadı
Diana Swennie Rosenbaum


Mesaj Sayısı : 2028
Gerçek İsim : Ayşin.
Sihirsel Soy : Safkan
En Belirgin Özellik : Duyguları ile hareket etmesi.
Rpg Puanı :
Caroline Karnelblood Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Caroline Karnelblood Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Caroline Karnelblood Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Caroline Karnelblood Right_bar_bleue

Caroline Karnelblood Empty
MesajKonu: Geri: Caroline Karnelblood   Caroline Karnelblood Icon_minitimeÇarş. Mayıs 26, 2010 4:10 am

Alıntı :
Carol, puanının ideal olduğunu düşünüyorum.
demiştim rpg dershanesinde. Buna rağmen, başlık açman pek hoş olmadı bence. Her neyse, olan oldu bir kere.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://godricshollow.yetkin-forum.com
 
Caroline Karnelblood
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Caroline Karnelblood
» Caroline Karnelblood
» ..::Caroline::..
» Caroline

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Karakter İşlemleri :: Puan Belirleme-
Buraya geçin: