İnsanlar, insanlar... Büyücüler, büyücüler... Her birinin burnu birbirlerinden büyük, her birinin arzuları birbirinden imkansız... Tembelliğe itiyor asa denilen o saçma odun parçası...
Gözlerinden yaşlar damlarken Bay Jordan'ın kafasında bu düşünceler geziniyordu. 60 yıldır sihir içinde yaşamıştı ancak herhangi bir büyü yapamamıştı yaşamı boyunca. Ailesi safkan bir aileydi ama Bay Jordan'a o büyü yeteneklerini geçirememişlerdi ve Bay Jordan bunun nefretini öğrencilerden çıkartıyordu, yeni büyüler öğrenen cadılık ve büyücülük okulunda okuyan masum ancak diğer aptal büyücü ve cadılar gibi saçma sapan arzulara sahip olan öğrencilerden.Hayatının 50 yılını bu okulda hademelik yaparak geçirmişti.
Karanlık ve nemli zindanlardan birinin hemen yanında güneş ışığı almayan loş ışık veren bir lambanın küçük odayı aydınlattığı odasında otururken Bay Jordan'dan bir göz damlası daha düştü okyanus mavisi gözlerinden. Kırışıklarla dolu elinin tersiyle gözünü sildi ve intikam duygularının beynini tekrar sardığı anda burnunu sertçe çekti. Derin derin nefes almaya başladı, gözleri sanki ateş saçıyordu. Yaşlı gözlerini odanın etrafında gezdirdi gözü odadaki kelepçelere takılana dek. Kullanmak istiyordu onları, bir kaç ahmak çocuğa acı vermek; bugüne kadar Bay Jordan'a neler çektirdiklerini kısa bir süreliğine olsada onlara tattırmak istiyordu. "Seni zavallı kofti Jordan!" Hayatı boyunca birçok kez duymuştu bu lafı, ailesinden bile.
Artık ağlamayı kesmişti. Elini yumruk yaptı ayağa kalkmaya çalışırken. Odasından ağır adımlarla çıktı nem kokusunu ağırca içine çekerek. Kapının eşiğinde eski dostu uçları birbirinden ayrılmış yıllar önce açık kahverengi olan dalları şuan neredeyse siyah olan süpürgesini eline aldı ve karanlık zindandan ayrıldı.