Melynda Precious Yedek Profesör
Mesaj Sayısı : 45 Gerçek İsim : İlgi Sihirsel Soy : Melez En Belirgin Özellik : Hormonları. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: M | Precious ~ω~ Paz Nis. 24, 2011 1:55 pm | |
| Islak toprak kokusu.. Burnumun tattığı ilk şeydi. Annemin karnındayken duyduğum kokudan çok farklı. İlk defa böyle bir şey algılıyorum. Bu tanımadığım koku burun deliklerimden zayıf ciğerlerime dolarken, hayatımda ilk kez ‘nefes’ alıyorum. Yeni hayatıma..* Melynda Precious *
* 05 Mart *
* 22 yaşındayım *
* İngiliz-İrlanda meleziyim *
* Şifacıyım *
A i l e & G e ç m i ş
|
Yağmurlu bir günde doğmuşum ben. Aslında hangi gün doğarsam doğayım yağmur olma olasılığı oldukça yüksekti. Çünkü yaşadığım ülke, İrlanda, yıl boyunca daima yağmur alan bir yer. Her zaman ıslak ve nemli.
İngiliz bir büyücü ile, İrlandalı bir bayanın ilk ve tek çocuklarıyım. Bir İngiliz olarak İrlanda’da yüksek bir mevkide, iyi bir yaşam sürmem, büyük babam sayesinde gerçekleşiyor. Onu da size kısaca anlatayım;
" Britanyalıların baskısı altında yaşayan bir İrlanda.. Paskalya başkaldırısı ardından gelen baskılar halkı iyice çıkmaza sokmuştu. O dönemde kendinden emin ve yüreklerinde umut taşıyan genç İrlandalılar, deneyimli kişiler sayesinde mantıklı bir birleşim yaşadı ve “IRA” yani –İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu- kuruldu. Dedem de o gençlerden biri. Bu ordu Britanyalılara karşı Gerilla savaşına girişti. Bunun üzerine İngiltere başbakanı Kuzey Protestan İrlanda ve Güney Katolik İrlanda olmak üzere iki ayrı parlamento kurarak mevcut egemenliliği devam ettirmeye çalışıyordu. Kuzey İrlanda egemenliğe boyun eğdi ancak Güney Katolik İrlanda İngilizlere ödün vermedi. Bunun üzerine barış görüşmeleri gerçekleşti ve ‘İrlanda Bağımsız Devleti’ adı altında bağımsızlığını kazandı. Huzur sağlandı diye düşünülse de IRA içinde büyük bir kaos hakimdi. Bir bölüm IRA üyesi İrlanda’nın yarı topraklarının Birleşik Krallık adı altında olmasını hiçbir şekilde kabul etmiyordu. Yeni kurulan bu ülke kendisini bir anda iç savaşta buldu. İngilizlerin büyük bir zevkle izlediği bu savaş sırasında dedem yani Tuatha IRA’ nın başına getirildi. İnanılmaz bir şevk ve otorite ile halkı kendi tarafına çekmeyi başardı. Bu durumda tek kalan bir grup IRA üyesi durumu çaresizce kabul etti. Ve ülke gerçek anlamda ilk huzurunu tatmış oldu. "
Eski İrlanda kelt mitolojisinde iki ilahi mit parçasından biri olan Tuatha Dé Danann’dan gelen ismi nedeniyle dedem İrlanda halkı için efsaneleşmişti. İşte bu sayede, şu an da bir İngiliz olsam da yüksek mevkili bir İrlandalı gibiyim. Aslında bence de İrlandalıyım. İngiliz kanının damarlarımda dolaştığını hissetmiyorum.
Dedem halkın yoğun isteklerine rağmen Başbakan olmayı istememiş. Onun isteği artık bir yuva kurmak, sakin ve huzurlu şekilde yaşamakmış. Bu savaşa 18 yaşında girmiş ve ülkenin düzeninin sağlanması ile uğraşırken yılları akıp gitmişti. 53 yaşında bir adamken istediği ailesine hala sahip değilmiş. Güney İrlanda’nın sevdiği bir köyüne çekilerek kendi babasından kalan mesleği yani ayakkabıcılığı yapmaya başlamış. Burada da halk tarafından büyük itibar görmüş. Birçok aile kızlarını ona verme hevesindeymiş. Fakat dedem hiçbir zaman hiçbirini istememiş. Savaş sırasında yaşadığı olaylar onun kişiliğinde bariz değişiklikler yapmış, uyum sorunları ortaya çıkarmış. İnsanlara bir müddet iyi davranabilse de uzun süreli birine iyi davranabileceğini düşünmüyormuş. Yok olan umutları ile hayatına devam etmeye, çalışıp kazanmaya adamış kendisini. Aşk, evlilik ve çocuk hayallerini tamamen unutarak.
2 karamsar yılın ardından gökten düşen bir elma gibi düşmüş büyükannem dedemin kollarına. Dedem ne zaman anlatsa bu tamiri kullanırdı. Ve büyükannemde çok kızardı. Güzel günlerdi, neyse ben devam edeyim.
Yağmurlu bir gecede – genelde her gece yağmurlu- şiddetli kapı çalması ile uyanmış dedem. Telaşla kapıyı açtığında sırılsıklam, neredeyse bayılmak üzere olan bir genç kız görmüş. Vücudunda kalan son enerji taneleri ile başını kaldırıp dedemin gözlerine dikmiş gözlerini, sadece “Yardım et..” diyebilmiş. Sonrasında tükenmiş vücudu görevini bitirmiş olmanın verdiği rahatlıkla yorgunluğa boyun eğip yığılmış dedemin kollarına. 3 hafta. Hiçbir belirti olmaksızın koma hali. Dedemin söylediğine göre henüz tanımadığı biri olsa da hayatının en stresli 3 haftasını geçirmiş. Her gün ona bakmış, yapacağı en ufak hareketi kaçırmamak için sürekli onu izlemiş. İlk uyandığında gördüğü yüzün kendisi olmasını dilemiş. O bal rengi gözleri bir kez daha görmek istemiş.
Eh anlayacağınız gibi ilk görüşte aşk olmuş dedem için. Ama zamanla bu duygudan çok mantığı işlemeye başlamış. Genç bir kız, 25 yaşlarında. Yaşlı bir adam, 55 yaşında. Tüm ahlaki değerlere aykırı. Ahlaki şeylerden öte, genç bir kız için imkansız bir şey.. Bu düşüncenin verdiği baskı ile kendisini iyice kötü hisseden dedem bir süre sonra engellenemez gece izlemelerini durdurmak için kıza bakacak bir köylü bulmuş. Böylece kızın yanında her an bir kadın bulunuyor ve dedemin imkânsız isteğinin arzusu olan izleme olayları kesiliyormuş.
Bir gece kadının annesinin hastalanması üzerine dedem, yine kızın bakımını üstlenmek zorunda kalmış. Yatağa uzak olan bir köşede oturup tek bir mumun aydınlattığı odada kızın narin yüzüne, beyaz tenine, siyah saçlarına bakakalmış. Genç olduğu zamanları hatırlamış büyük bir özlemle. Belki öyle bir zamanda, bu kız için bir şansı olabilirmiş. Belki o zaman güzel kız kadını olabilir, sıcak bir yuvada onu bekleyebilirmiş.
Bunları düşünürken ölüm sessizliğinde geçen haftalardan sonra ilk kıpırdanma gelmiş. Parmakları yavaş ama istekli hareketlerle koma halinden çıkarmaya çalışıyormuş bedenini. Ve sonra gözleri açılmış. Bal rengi, parlak gözleri. Gözleri odada dolaşıp dedeme kilitlenmiş ve sıcak bir gülümseme yayılmış yüzüne. İşte dedem o an fark etmiş vazgeçemeyeceğini ondan. Ömrünün sonuna dek ~
Bundan sonrası peri masalı gibi. Arada ki 30 yaş farkına rağmen ruhları birbirinin parçası gibiymiş. Güzel bir yuva, güzel bir eş. Bir şey eksik olsa da diğer şeyler tammış. Eksik olan şey her zamanki gibi yağmurlu bir günde 1958 yılının Kasım ayında müjdesini vermiş onlara.59 yaşındaki dedemin ve 29 yaşındaki büyükannemin ortak bir meyvesi. Böyle ileri bir yaştan sonra, hiç beklenmedik bir anda gelen bir hediyeymiş o. Dedemin uykusuz gecelerde, dizlerinin üstünde Meryem Ana’ya yalvardığı, ona göre imkânsız dileğinin vukuu bulmuş haliymiş o. Bunun verdiği sevinç ile dedem inanılmaz bir adam olmuş. Savaştan önceki neşesi, umutları geri gelmiş. Adeta yeniden doğmuş gibi.
İmkân verilmeyen bir zamanda gelen bu lütuf üzerine çok titremişler. Annesi gibi güzel bir küçük hanım. Eh sanırım bende annem gibi güzelim böylece Büyükannem gibi güzel olurum değil mi? Büyükanneme benzemiş olmak beni çok mutlu eder her zaman. Çünkü dedem bu yüzden bana gözlerinde inanılmaz bir pırıltı ile bakardı.
Annem minyon tipli, zarif ve becerikli bir kızmış. Tam bir İrlanda kızı gibi yetişiyormuş. Parlak bir zekası ve çabuk kavrama yeteneği ile dedemin çok ilgilisini çekmiş. Onun hakkında fazladan düşünmeye yönlendirmiş. Geleceği için kaygılanmaya başlamış. Değişen öncelikler ile yıllar her zamankinden daha değişik geçiyormuş. Eski bir kafa ve yeni bir sistem. Dedem için alışılması zor olan bu yenilikler, özellikle köyde büyüyen çocuklar içinde zor oluyormuş. Ve dedem bir karar vermiş, annemi İngiltere’ye gönderme kararı. Zor bir karar olmuş, kendi içiyle çelişmiş bolca. Ama iyi ki vermiş değil mi? Teşekkürler dede, eğitim şart!
20 yaşında taşralı bir kız sayılırken, kendisini o günün şartlarına göre gelişmiş sayılan bir ülkede bulmuş annem. Yerleştirildiği bir kız yurdun da, yarım yamalak İngilizcesi ve yaşıtlarına göre yavan görünümüyle dışlanan bir tip olmuş. Günleri sadece öğrenmekle geçiyormuş ve ailesine duyduğu özlemle. Tek düze geçen 4 yılın ardından İngiltere’ye hiç ısınamamış annem, hatta nefret etmiş. Eğitiminin kendisine çok şey kattığını kabul etse de insanlarının kendilerini fazla yüksekten görüyor olması bir an önce eve dönme isteği uyandırmış onda. Son senesinde bittiğine seviniyor haldeyken beklemediği bir fırsat çıkmış karşısına. Hemşire yerine doktor olmak? O dönemler eksik kalan doktor sayısını tamamlamak için yapılan bir ek uygulamaymış. Böyle bir fırsatı değerlendirmemek aptallık olurdu herhalde. Annemde böyle düşünmüş olacak ki, sevmediği bu şehirde 2 yıl daha kalmaya razı olmuş. İyi ki de kalmış, yoksa ben şimdi burada size bunu anlatıyor olmazdım.
Bu ‘doktorluk’ işine giriştiği ilk anda bir çok görev içinde bulmuş kendisini. Taşralarda ki sağlık kuruluşlarını denetlemek.. Hem de bütün köylerdeki!
O gün için denetime gittiği küçük bir İngiliz köyü. Aşırı yağış yüzünden yollar kapandığı için, geceyi orada geçirmek zorunda kalmış annem. Köy halkı diğer şehirli insanların tersine oldukça içten ve misafirpervermiş. Annemi evlerine davet etseler de annem sağlık ocağında kalmayı tercih etmiş. Böylece yarın sabah erkenden gittiğinde kimse uyanmak zorunda kalmazmış. İnce düşünceli annem benim.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, uyku annemin gözlerine uğramazken, korkunç şimşekler yorganın altına girmesine neden olmuş. Bitmek üzere olan mumunun bitmemesini umarken bir ışık parlamış gecede. Sadece bir kere parlayıp sönmüş. Ama bir kere olsa da benim meraklı annemin dikkatini çekmeyi başarmış. Engellenemez bir merakla dışarıya, sağanak yağmura atmış kendisini. İleride kuyu olduğunu varsaydığı bir karartının yanında başka bir siluet ilişmiş gözlerine. Bir insan mı? Titreyen bacakları rahatça seçebilecek mesafeye gelince onun bir adam olduğunu anlamış. Bir eli kuyuya dayalı diğer elinde uzun ince bir sopa tutan, değişik kıyafetli bir adam. Yeterli olduğunu düşündüğü bir mesafeden seslenmelerine yanıt alamayınca, istemsizce yaklaşmış adama. Yaklaşmış, yaklaşmış, yaklaşmış… Elini dürtmek üzere uzatırken adam ansızın kavramış bu eli. Islak ve yapış yapış saçları arkasından parlayan mavi gözleri annemin ela gözlerini bulmuş. Ve sonra kapanmış, eli hala annemin elini tutarken. O adam bu eli bir daha hiç bırakmamış. Babam annemin hayatına girdikten sonra hiç bir şey aynı kalmamış. Arkasına bile bakmadan kaçtığı dünyasından, kendisini annemin dünyasına atmış. Var olduğundan beri onunla olan şeyi anneme açmış, büyü yeteneğini. Ve annem bundan sonraki yıllarında hep babamı korumak ve saklamakla meşgulmüş. E yani kız yurdun da bir erkek saklamak hem de büyücü bir erkek pek kolay olmamıştır. Şimdi bile anlatırlar, kaybolan yemekleri, uçuşan saç kurutma makinelerini..
Annem 20 yaşındayken ayrılıp 6 yıl sonra döndüğü köyüne bu süre zarfı içinde sadece 2 kere gelebilmiş. O da ilk senelerinde. Ayrılırken bir kişi olarak gittiği köye, elinden tuttuğu ikinci bir kişi ile gelmiş. İngiliz bir adam ile.
Savaş zamanı geride kalmış olsa da hala biraz önyargıların hüküm sürdüğü bu yerde, efsanevi IRA komutanının kızının bir İngiliz’le evlenme isteği çok yankı bulmuş. Dedemin sustuğu bu durumda kendini bilmez densizler atıp tutmaya, genel olarak köy insanını kışkırtmaya çalışmış. Bir süre sonra kimse babamın o köyde kalmasını istemiyor hale gelmiş. Annemse babamı hiçbir yere bırakacak değilmiş. Eğer gidilecekse, annemde gitmeyi göze almış.
Olayların başından beri sessizliğini koruyan dedem, yüreğinde ağır basan evlat sevgisi ile kendi önyargılarını kızı için bir kenara bırakıp, önerisini sunmuş. “Kızım giderse, bizde gideriz. Savaş geri de kaldı ve çoğunuz sadece kulaktan doğma şeylerle bu önyargılara sahip oldunuz. Hiçbir şey bilmeden konuşuyorsunuz. Birçok İngiliz kötü olabilir, kendini beğenmiş insanlar olabilirler ama hepsi değil.”
Büyük komutanın kabul ettiği bir şey, hangi İrlandalı tarafından kabul görmezdi ki? İnsanlar böyle bir şeyi göze alamazdı ya da saygılarından böyle bir şey yapamazlardı. Hangisi olduğu önemli değil, sonuç olarak babam bu küçük İrlanda kasabasında sevdiği kadınla yuvasını kurmuştu. Bizim yuvamızı.
Bundan sonrası bilindik bir çocuğun hikâyesi. Dedem tam 106 yaşına kadar yaşadı ve bu güzel hikâyeyi bana anlatabildi. Ona minnettarım. Güzel ve sıcak yuvamızın olmasını sağlayan kişi oydu. Huzur içinde yat, büyükbaba!
Ben küçüklüğümden beri farkındaydım, küçük aile sırrımızın. Annemin dedeme bile söylememi istemediği bir sırdı bu. Belki diyorsunuzdur, küçücük bir çocuk nasıl olurda böyle bir sırrı taşımak zorunda kalır diye. Şöyle açıklayayım; ben de o sırrın bir parçasıydım. Büyülü bir parçası~
Ailem 11 yaşıma geldiğimde beni Hogwarts’a gönderdi. Hoş babama kalsa gitmemeliydim. Çünkü babamın orada gördüğü şeyler, benim için tehlikeli olabileceğini düşündürüyordu. Ama bana göre değildi. Anlatılan tüm hikayeyi dinledikten sonra fark ettim ki bu tehlike iyilik ve kötülük savaşından oluşuyordu. Bence bunun büyülü olup olmaması önemli değil, hayatımızın her yerinde temel olarak çatışır; iyilik ve kötülük. Ve hayatımıza giren herkes de bir tarafı seçerek devam eder yaşantılarına. Bu her yerde aynı; zaman, mekân ve kişiler farklı olsa da. Ve bu yüzden gitmek istedim, oradakileri görmek istedim. Kendimi keşfetmek istedim. Ve doğduğum ilk anda seçtiğim tarafta var olmak istedim.. İyilikle ~
Çok çalışkan olmasam da üzerime düşen görevlerimi her zaman yerine getirdim, güzel bir dereceyle bitirdim okulu. Babamın beni öyle gördükten sonra, nefretle kaçtığı büyüyle daha doğrusu kendisiyle barıştığını gördüm. İnsanların onlara acı veren şeyleri, bir kusurmuş gibi saklayıp, yok sayması ve bir daha düzeltmeye, barışmaya çalışmaması, yıkım dediğim döneme sokar her şeyi. Çünkü acı veren şeyler, üzen, sizden bir şeyler götüren şeyler, aynı derece de bir şeyler katabilir size. Bu kırılmaması gereken bir döngüdür. Bir şeyler gider, bir şeyler gelir. Ama siz bu döngüyü kırarsanız, hiçbir şey bekleyemez duruma gelirsiniz hayattan. O yüzden önemli olan barışabilmektir geçmişle, eskiyle. Ve bu barışma yolunda birilerine önayak olabilmek, beni çok mutlu eden şeylerden biri oldu. Başkasının içinde sakladığı yaraya inat, acı ama umut dolu gülümsemesi. Babamda gördüğüm gülümsemede buydu. Ve bu gülümseme hayatıma yön vermemi sağladı. Bir bakanlığa girmek istemedim. İnsanlara yardım etme fikri beni inanılmaz şekilde cezbetmişti. Sonunda kendimi mutlu hissedeceğim bir mesleği seçtim.
| D ü n d e n B u g ü n e
|
Oldukça iyi başlayan bir hikayem var değil mi? Ve aynı şekilde iyi bitmeli. Doğanın kanunu bu ne de olsa.. Ama maalesef öyle olmadı. Elimde iyi olan herşey çekilip alındı. Herşey; annem, babam, büyük-annem, yaşama sevincim, iyiliğim.. Ben bu kadar Tanrı'ya hizmet etmişken o beni ikinci plana atmıştı. O'nu sevmeyen insanlara benden aldıkları kadar vermişti. Beni yüzüstü bırakmıştı. Ve bende O'nu bıraktım. Sonsuza dek. İlk karamsar bi' kaç yılım kötü tarafa hizmetle geçti. Böylece Tanrı'dan intikam alabilirdim. En ön safta en tehlikeli anlarda hep bi' öc alma duygum vardı. İyi olan herşeyi almak istiyordum. Benden alınan şeyler neden başkalarında olacaktı ki? Bu bi' kaç yıl, akıl karışıklığımın çözümlenmesi ile sona erdi. Kötü taraf da olan tek şey kullanmaktı. Ateşli bir kaç holigan gibiydiler. Ve bende onlardan biri olup kendimi kullandırtmıştım. Sonunda iki tarafında amaçları ve uğraşları bana önemsiz geldi. Artık hiç bir tarafa ait olmayan biriydim. O günlerden itibaren kendimden başka önemsediğim pek birşey yok. Doğrusu eksikliğini de hiç hissetmiyorum. Anlamsız sorumluluklar.. Şu an da bunu düşünmek bile yorucu. Bu yeni görüşüm ve yılların verdiği farklılaşma arzusuyla Dünya'dan alabildiğim kadar şeyi almaya karar verdim. Akıllı bir kadın olsam da aşırı düşünüp kırışmak gibi bir niyetim yok. Şu an canım ne isterse, onu yaparım. Bundan kime ne?!
|
G ö z l e r d e k i Y a n s ı m a m
|
Annemin minyon olmasına karşın benim yapılı bir vücudum var. Sanırım bu dedemden gelen bir gen. Uzun boyluyum. İrlanda bayanlarının ufak beden ölçüleri yerine İngiliz bayanlarının dolgun göğüsleri, yuvarlak kalça hatlarına sahibim. Uzun bacaklarım var. Eh, ağaca tırmanırken çok işe yarıyordu. Beyaz tenimle tezatlık oluşturacak derece de siyah saçlarım var. Oldukça gür ve düzdür. Çocukken büyük-annem uzun saçlarımı örerdi. Bundan çok hoşlanırdım. Neyse. Açık yeşil sayılabilecek gözlere sahibim. Ela da sanabilirsiniz bazen. Uzun kirpiklerim, göz yapımla her zaman uymuştur. Dolgun ve kırmızı dudaklarım, belirgin elmacık kemiklerim var. Yanaklarımın doğal kızarıklığı sanırım köyde doğal beslenmemden kaynaklanıyor. Yaşım ilerledikçe ve hormonlarım devreye girdikçe - o günden beri hiç devreden çıkmadı - değişen tarzım, zamanla bugünkü halini aldı. Kadınsı olan herşeyden hoşlanırım. Tüllü, dantelli. Abartılı kokoşluk değil benimkisi, zaten bunu anlamışsınızdır. Saten giymekten de hoşlanırım. Bence kadınsılığı ifade eden şeylerden biri saten, her kadın kullanmalı. Takılara fazla düşkün değilimdir ama boynuma kibar kolyeler takmayı severim. Zarif küpeler falan. Bazen inci de taksam da genelde siyah takılar ve zümrüt tarzı değerli taşlar kullanırım. Manyaklık derecesinde bir ayakkabı takıntım var. Severim, giyerim, saklarım. Topuklu lameler, doreler.. Ah hepsini istiyorum! Evimdeki bir odanın sadece ayakkabı olduğunu biliyor musunuz? Hemde büyük bir oda. Kıyafetten çok ayakkabı. Bazılarını hiç giymemiş olabilirim ama bana verdikleri mutluluk paha biçilemez!
|
| |
|
Melynda Precious Yedek Profesör
Mesaj Sayısı : 45 Gerçek İsim : İlgi Sihirsel Soy : Melez En Belirgin Özellik : Hormonları. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Paz Nis. 24, 2011 1:56 pm | |
|
En son Melynda Precious tarafından Perş. Haz. 23, 2011 3:41 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi | |
|
Melynda Precious Yedek Profesör
Mesaj Sayısı : 45 Gerçek İsim : İlgi Sihirsel Soy : Melez En Belirgin Özellik : Hormonları. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Paz Nis. 24, 2011 1:57 pm | |
| Eklenmek için; - Kod:
-
Ad-Soyad: İcon: Lejant linki veya kurgu: | |
|
Archer Langley Muggle'sınız lütfen rütbenizi bir an önce belirleyiniz.
Mesaj Sayısı : 173 Sihirsel Soy : Safkan. En Belirgin Özellik : Acımasız. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Salı Nis. 26, 2011 1:14 pm | |
| Kurguyu halletmiştik (:- Spoiler:
| |
|
Melynda Precious Yedek Profesör
Mesaj Sayısı : 45 Gerçek İsim : İlgi Sihirsel Soy : Melez En Belirgin Özellik : Hormonları. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Salı Nis. 26, 2011 2:01 pm | |
| | |
|
Maximo Langley Muggle'sınız lütfen rütbenizi bir an önce belirleyiniz.
Mesaj Sayısı : 27 Sihirsel Soy : Safkan En Belirgin Özellik : Pezevenk Rpg Puanı : Düello Gücü :
| |
Melynda Precious Yedek Profesör
Mesaj Sayısı : 45 Gerçek İsim : İlgi Sihirsel Soy : Melez En Belirgin Özellik : Hormonları. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Salı Nis. 26, 2011 4:43 pm | |
| Teşekkür ederim; tabii ki de eklendiniz ^^ | |
|
Kesha Lune Euryale Hayalet
Mesaj Sayısı : 836 Gerçek İsim : İrem. Sihirsel Soy : Tanrıça olan ama kanını dahi değiştirip bir büyücüyle birlikte olan annesi sayesinde hem Safkandır. Hem Tanrıça. Ahh bir de hayalet! Özel Yetenek : Metamorfmagus. En Belirgin Özellik : Tanrıça'ydı. Şimdi bir hayalet-tanrıça. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Çarş. Haz. 01, 2011 10:13 am | |
| | |
|
Melynda Precious Yedek Profesör
Mesaj Sayısı : 45 Gerçek İsim : İlgi Sihirsel Soy : Melez En Belirgin Özellik : Hormonları. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Perş. Haz. 16, 2011 7:19 am | |
| Eklendin ^^ Umarım uygun olmuştur. | |
|
Kesha Lune Euryale Hayalet
Mesaj Sayısı : 836 Gerçek İsim : İrem. Sihirsel Soy : Tanrıça olan ama kanını dahi değiştirip bir büyücüyle birlikte olan annesi sayesinde hem Safkandır. Hem Tanrıça. Ahh bir de hayalet! Özel Yetenek : Metamorfmagus. En Belirgin Özellik : Tanrıça'ydı. Şimdi bir hayalet-tanrıça. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Salı Haz. 21, 2011 6:32 am | |
| x Ünlü değişikliği :) | |
|
Melynda Precious Yedek Profesör
Mesaj Sayısı : 45 Gerçek İsim : İlgi Sihirsel Soy : Melez En Belirgin Özellik : Hormonları. Rpg Puanı : Düello Gücü :
| Konu: Geri: M | Precious ~ω~ Perş. Haz. 23, 2011 3:41 pm | |
| | |
|