* Buğulu Şuan *
Boğuk yankılar tükenmiş mürekkep gibi mağarada yankılanıyordu. Sessizliği kesik çığlıklar gibi yaralıyordu sesi. Uzun, altın sarısı saçları tutam tutam ıslaktı. Yağmurdan çıkmış kadar narin, öpüşen lezbiyenler kadar ateşliydi. Alevlerden paramparça olmuş gömleğinin üst üç düğmesi açıktı. Siyah sutyeninin ince askısı omzuna düşmüş, göğüsleri neredeyse meydandaydı. Siyah topuklu ayakkabısı ayağının ucundan sallanıyordu. Roxanne sürünerek gövdesini nemli kayalığa dayadı. Gözyaşları damla damla süzülürken gururluydu. Ses çıkartmamak için çabalasa da son model araba gibi hızlı nefes alış verişini durduramıyordu. Kuyruğuna basılmış köpekler gibi kaçmıştı. Korku, öfke, telaş... O dehşet verici anılar gözünün önünden gitmeyen aldatan bir yakışıklı gibiydi. Dikkat çekici ama acıtan...
* Bulutlar Gibi Geçmiş Dakikalar *
Sarı boyalı, yalnız ve gizemli evin etrafındaki leylakları koklarken birden güneş kaybolmuş, karanlık çökmüştü. Son derece ürperticiydi. Ruh emiciler? Hayır! Her yer kutuplardaki kadar soğuk... Soğuktan da soğuk. İçinde acı, içinde yalnızlık, içinde mutsuzluk, içinde keder... Ölüm kadar kötü bir his kaplamıştı etrafını. Makberini hazırlarcasına nefesi kesilmişti. Aniden acı bir çığlık attı, bir kahkaha ile beraber ayaklarından birisi çekmeye başladı. Suratı yere sürttükçe canı yanıyordu, ruhu kanıyor gibi. Bakımlı elleri ile kendini desteklemeye çalışsa da başaramadı. Kırılan tırnaklarının arasına topraklar girmişti, susuz bir hayvan gibi inledi. Kendi acı dolu çığlıklarını bile duyamayacak kadar dehşet bir andı onun için. Ruhunun koparıldığı hissine kapıldıkça kendinden, özünden git gide uzaklaşıyordu. Ölüyor gibi, dünyadan kopuyor gibi... Yalnız... Soğuk... Musluktan kan akar gibi... Hissiz... (...)
Buz mavisi gözlerini açtığında o evdeydi. Dışı gibi, içi de sarı renkliydi. Kendini inlerken buldu. Yüz üstü yatırılmıştı ve üzerine karabasan gibi çökmüş bir adam ona tecavüz ediyordu. Önce anlamamıştı neler olduğunu fakat sonra... İstemsiz akan gözyaşlarıyla çırpındı. Çabaladı... Olmuyordu. Lanet adam üzerinden kalktığında özgür bir kuş gibi rahatlamıştı. Kahkahalar atan adamdan nefret etmişti. İçinden küfürler serin bir nehir gibi akıyordu. Adam ardını dönüp giderken kukuletasından kim olduğunu göremeyişinin verdiği öfkeyle doğruldu. Bir an için sessizleşip yayından çıkan ok gibi fırladı. Pelerinin cebinden kuyruğu gibi çıkan asayı çok hızlı bir hamle ile kavradı ve adamın ensesine bastırdı. Acı ile bastırdı, intikam ile... Buz kesmiş kalbi, acımasızlığı ile öldürülmüş merhameti ile;
"P*ç kurusu."
Diye fısıldadı Roxanne. Acı içinde ıslanan güzeller güzeli yüzü dimdikti. Gururluydu, sakin gibi görünse de içinden öfke dolu akarsular akıyordu; tersten tam adama doğru... Diğer eli ile siyah mini eteğini düzeltirken adam sessiz, sakin ve yavaşça ona doğru döndü, döndü ve döndü. Roxanne geriye doğru korku dolu bir kaç adım attı. Otuz yaşlarındaydı. Simsiyah, feri sönmüş gözleri amaçsızdı. Dudakları ince, bembeyazdı. Teni soluk, ölü gibiydi. Tiksindi adamdan. Kapana kısılmıştı, çaresizdi. Gülünç haldeydi... Roxanne acımasız, onurlu gözlerle adama;
"Lacarnum İnflamarae"
Diye haykırdı. Anında alevler adamın dört bir yanını sardı. Roxanne gözlerini fal taşı gibi açarak geriye doğru gidebildiği kadar gitti. Bilinci yerinde değildi, adeta küçük bir yılan gibi tıslıyordu. Korkuyordu Rox, gömleği tutuşmuştu. Turuncu alevler tenine dokununca acı içinde yere kapandı. Gömleğinin söndüğünü hissettiğinde başını kaldırdı. Sarı perçeminin ardından görünen adam, kıpkırmızı alevlerin içerisinde can çekişiyordu. Acı dolu çığlıkları kulaklarında damgalanmıştı. Roxanne güçlükle yerinden kalkıp müstakil evin pencere pervazına doğru ilerledi. Yaklaşan alevlerin boğucu dumanı nefes almasını güçleştiriyordu. Güçlükle pencereye tırmandı, çimlere doğru kendisini bıraktı.
Bir yandan ağlıyor, bir yandan acı ile inliyordu. Kaburgalarının üzerine düştüğü için canı öyle çok yanıyordu ki. Bir kaç dakika yerde ölü gibi durduktan sonra heyecanla kalktı. Beyninden fazlasıyla adrenalin salgılanması ona iyi gelmiyordu. Soluk almadan arkasına doğru döndü. Gördüğü manzarayı Rox yaratmış olamazdı. Sarı ev kıpkırmızı alevler içerisinde, yarısı kül gibiydi. Çok hızlı büyüyen yangından sağ çıkmıştı. İllet gibi geldi ona, koşmaya başladı. Uzun bacakları sayesinde koşarken neredeyse ayakları yere basmadan süzülen, zıplayan sıçrayışlarıyla mağaraya kadar gelmişti. Mağaranın önündeki yosunlu sudan dolayı ayağı kaydı. Suya düştü. Hiddetlendi. Sonsuz, ürkütücü su ve yakıcı ateş... Buz mavisi gözlerini kısarak süründü. Soğuk kayalıkları teninde hissettikçe üşüme hissi devasalaşıyordu.
...
X sitesine gönderdiğim rpg*yi gönderiyorum, yenisi için enerjim yok şuan. Teşekkür ederim şimdiden.
Konu: - Roxanne. 
Perş. Tem. 07, 2011 12:43 am
