Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Üçüncü Dönem İlk Ders

Aşağa gitmek 
+3
Tierra Squidna
Adrasteia Quiwen
Robert de Marqué Albusan
7 posters
YazarMesaj
Robert de Marqué Albusan
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
Robert de Marqué Albusan


Mesaj Sayısı : 2741
Gerçek İsim : Robert de Marqué Albusan
Patronus : Zümrüdüanka Sihirsel Soy : Safkan
En Belirgin Özellik : Albus Dumbledore Hayranı
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue97 / 10097 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue66 / 10066 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimeÇarş. Nis. 27, 2011 4:06 pm

Bahar gelmişti, şatonun üzerindeki kışın ağırlığını taşıyan sis perdesi kalkmış yerini insanın içini okşayan bir bahar havası almıştı. Cezayir menekşeleri canlanmaya başlanmış ve bülbüller suskunluk perdesini atmışlardı üzerlerinden.

Robert ise bülbüllerin baharın gelişini müjdeleyen aşk şarkılarının etkisiyle Hogwarts arazisinden çok uzaklara, belki Paris’ e belki Caroline’ ye, dalmış bir şekilde Yasak Ormandan seralara doğru çıkan patika yolu tırmanıyordu.

Seranın önüne geldiğinde kapının aralık olduğunu gördü. Oysaki kapattığına adı gibi emindi. Bir anda asa kolundan başlayarak tüm kasları kelebek etkisiyle kasılmış, sinirler gerginleşmiş ve kadim dostu, asası, elini acıtacak şekilde kavranmıştı. Robert böyleydi işte en ufak bir tehlikede, hele de Carol ya da Penelope’ den uzaksa, böyle ciddileşiyor hatta pimpirikleniyordu.

Aralık kapıdan avına yaklaşan bir kaplan misali girdi. Seralar karanlıktı bu yüzden şeytan kapanına karşı dikkatli olması gerekiyordu; çünkü bu karanlık avcıları bacaklarına dolanıp dengesini kaybetmesine neden olabilir hatta Robert’ i boğabilirlerdi. Derken boğulmak üzere olan bir insanın iniltilerine benzeyen bir ses duydu. Yoksa bir şeytan kapanı mıydı?

Asasının kıvrak bir hareketi ve kadim sözler: “Lumos Solem!” Güneşten çalınan birkaç demek aydınlatıyordu serayı artık ve karanlıkta kalmışların korkulu rüyası, şeytan kapanı, çekiliyordu kurbanının üzerinden. Ardından bıraktığı, iniltilerin sahibi kurban kızıl saçlı, yeşil gözlerinin arkasında korkuyla gelen şok geçmemiş bir ikinci sınıf öğrencisiydi. Zavallı kız Robert’ in uzattığı sakinleştirici iksiri aldıktan sonra korkunun üstüne bir de utançla seralardan kaçmıştı.

Meraklı kızın bu haline hafif üzüntü hafif gülümsemeyle bakan Robert: “Ah, merak. Engel olunamayan güç!” diye fısıldadı. Derken pencerenin kenarındaki lezzetli bir sineği midesine indirmenin verdiği hazla kıpırdanan Venüs kapanının sesiyle buraya geliş amacını hatırladı Robert ve yeni dönemin ilk dersinin hazırlıklarına başladı.

Yaklaşık yarım saat sonra hazırlıklar bitmiş, tüm sihirli bitkiler sihirlerini koyabilecekleri şekilde – seranın arka kısmında- tasarlanmış bölmelere yerleştirilmiş ve bu bölmeler gümüşi bir perdeyle seradan ayrılmıştı. Son olarak etraftaki gübreler temizlenirken ilk öğrenci grubu, Birtakım Rawenclaw kızı, seradan içeri girdi ve bu ilk öğrenci grubunun gümüşi perdeyi fark etmesiyle birlikte –ki bu bayağı kısa sürdü- ders öncesi teoremler de başladı…

Rawenclawlı kızların ardından beş dakika içinde seralar dolmuş ve heyecanlı bekleyiş varsayımlar eşliğinde sürüyordu. İlk dersin gerginliği Robert’i de sarmıştı ve bu gerilimi daha fazla arttırmamak için söze başladı:

“Evet, Hogwarts öğrencileri! Yeni bir döneme, derse ve Hogwarst’a hepiniz hoş geldiniz. Öncelikle gümüşi perdenin karşısına geçtiğinizde perdenin size hiçbir şey atmayacağını, saldırmayacağını yahut sizi yutup katil bitkilerin olduğu bir yere götürmeyeceğini belirtmek isterim.” dedi ve hafiften gülümseyerek perdeye en uzak masaya oturan birtakım ikinci sınıf öğrencisine baktı. Ardından tekrar sözlerine devam etti: “Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki bu dersimizde asa, iksir ya da sihirle alakası olan herhangi bir şey yok! Aslına bakarsanız bu ders en masum bitkibilim dersiniz olacak.” dedi ve rahatlayan yüzlere baktı ve gülerek: “Ancak şüphesiz ki en çok zorlanacağınız dersinde de bu ders olacağı kanısındayım. Evet, şimdi sizi daha fazla bekletmeden dersi açıklayayım.” dedi ve asasının kıvrak ve keskin birkaç hareketiyle tüm öğrencilerin asaları ceplerinden çıkmış, gümüşi perdeye doğru ilerliyordu. Perde asaların çarpmasıyla birlikte indi ve asaların etrafını sararak Robert’ in masasının üzerine hafifçe indi. Perdenin açılmasıyla birlikte bölmelere ayrılan ve sihirle genişletilen, içinde her çeşit sihirli bitkinin bulunduğu parkur görünmüştü. Öğrencilerin şaşkınlığı geçmeden devam etti Robert: “Evet, bugünkü dersimizde sihir ya da fiziksel bir temas olmadan kendi bitkinizi daha doğrusu sizin bitkiler alemindeki yansımanız olan, etkileşiminizin en yüksek düzeyde olduğu bitkiyi etkilemeniz ve bu etkileşim sonucu onun sihirsel gücünü istediğiniz gibi kullanmanız gerekmektedir. Bu bitkinin hangisi olduğunu nasıl bileceğiz diyeceksiniz. Tabiî ki hissederek! Parkurun arasındaki dar yollardan yürüyecek ve o bitkinin hangisi olduğuna siz karar vereceksiniz. Unutmayın ki en iyi etkileşim en doğru bitkiyle olur ve o bitki sizin yansımanızdır!” Herhangi bir sorun yoksa ders başlasın!

Editler:

a) Profesörün arada size çeşitli yönlendirmeler yaptığını belirtebilirsiniz ki bence bu hoş olur; çünkü konu olarak zor bir ders.

b) Puanlama sistemi:
-Betimleme ve Kurgu/ 15 puan
-Noktalama, Yazım, Renklendirme vb.../ 7 puan
-Rpg' nin Genel Durumu/ 5 puan
-Anlatım/ 3 puan

c) Yeni gelenler geçen dönemin derslerinden birine bakabilirler. (Bitkibilim Seralarında bir başlığı bırakmıştım.)

d) 27 Nisan - 8 Mayıs Tarihleri Arası Yapılacaktır.

e) Sihirli güçlerini çıkarmanızı derken kastettiğim o bitkilerin özelliklerini, kabiliyetlerini harekete geçirmeniz. Duygu tasvirlerine yer verin. Konsantre oluş ve bitkiyi harekete geçirmeye çalışırken hissettikleriniz vb... Ayrıca unutmayın bitkiniz sihirli bir bitki olmalı! Karanfil, gül vb... değil.

f) Sihirli bitki azlığından dolayı öğrenciler kendi bitkilerini "uydurabilir." Yani atıyorum bitkinizin adı illuminus olsun. Bu bitkinin gücü de ışık patlaması olabilir. (Zaten illuminus aydınlatma anlamına gelir.)


En son Robert de Marqué Albusan tarafından Paz Mayıs 08, 2011 10:49 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://godricshollow.yetkin-forum.com
Adrasteia Quiwen
Durmstrang V. Sınıf
Durmstrang V. Sınıf
Adrasteia Quiwen


Mesaj Sayısı : 1865
Gerçek İsim : Ayşin.
Sihirsel Soy : Safkan.
Özel Yetenek : Çataldil.
En Belirgin Özellik : Kibri ve umursamaz tavırları.
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue50 / 10050 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimeC.tesi Nis. 30, 2011 7:21 am


    Okulun ilk haftası… Cadı tatili evde sıkılarak geçirmişti genel olarak. Hogwarts’a bir an önce gitmek istiyordu o zamanlar. Şu an Hogwarts’taydı ancak yine sıkıldığı zamanlar oluyordu. ‘Keşke saçma dersleri vermeyi bıraksalar…’ diye düşünüyordu. Bitkibilimden ona neydi ki? Şifacı olacak değildi. Bu ders işine yaramayacaktı. Yine de dersleri kaçıramazdı.

    Üzerine cübbesini geçirip kapıdan çıktı. Ortak salondan çıkmadan önce birkaç yılanı selamlayıp adımlarını hızlandırdı. Hogwarts’ın muazzam ana kapısından çıkıp seralara ilerledi. Gece yağmur yağmıştı ve toprak kokusu bahçeyi süslüyor, Hogwarts’ın güzelliğine güzellik katıyordu. Derin bir nefes alarak toprak kokusunu içine çekti. Çevresindeki kokuyla mest olurken seranın kapısına vardığını fark etti. İçeri girdiğinde öğrencilerin çoğunun geldiğini fark etti. Annabel ve Aphrodite’in onun için ayırdıkları yere oturup gülümsedi. Etrafı inceleme fırsatı bulduğunda ilk dikkatini çeken şey gümüşi perde oldu. Herkes perdenin arkasında ne olduğunu bilmemesinin getirdiği merakla tahminler yürütüyordu. Birçoğu komik ve saçmaydı. Tehlikeli olduğunu düşünenler de vardı. Sanki bunları derste yapabilirmiş gibi… Zaten Profesör Albusan son derece ciddi birine benziyordu. O ve genç cadı bir türlü anlaşamıyorlardı veya cadıya öyle geliyordu. Adrasteia öylesine küstahtı ki…

    Profesör derse her zaman olduğu gibi öğrencileri selamlayarak başladı. Ardından hemen dersi anlatmaya koyuldu. İstemsizce kaküllerini düzeltti. Ardından derste sihirle alakalı şeyler kullanılmayacağını ve en zor ders olacağını söylediğinde sessizce iç çekti cadı. Öğrenciler henüz ne olduğunu anlamadan asasıyla asaları masasının üzerine toplayan profesöre şaşkınlıkla bakakaldılar. Konuşmaya başladığında söyledikleri daha da şaşkınlığa uğrattı cadıyı. Öğrencilerin bitkiler alemindeki yansımalarını bulup onun içindeki sihri ortaya çıkarmaları istenmektedir. Gözlerini devirip yüzünü astı. İstemeyerek de olsa kalkarak az önce perdenin olduğu yere ilerleyip durdu. Profesör de asık yüzünü görmüş olacak ki yanına gelip öneriler vermeye çalıştı. Ancak Adrasteia büyücüye teşekkür edip alana girdi.

    Çevreye göz atmaya başladı. Gözüne ilk çarpan bitki bezeliyumru oldu. Geçen dönem bu bitkinin içindeki benzin kokan berbat sıvıyı çıkarmışlardı. Bir daha onunla uğraşma fikri bile midesini bulandırmıştı. Zaten kendisiyle böyle bir şeyi asla özdeşleştiremezdi. Onun yanından hızlıca geçip devam etti. Daha önce hiç görmediği bir öğrencinin adamotlarından birine elini uzattığını gördü. Kısa boylu ve hafif toplu bir erkek çocuğuydu. Birinci –taş çatlasa ikinci- sınıf olmalıydı. Hızlı adımlarla yanına ulaşıp omzuna dokundu. Öğrenci ona döndüğünde “Hepimizi bayıltmak istemiyorsan dokunma ona, ufaklık.” dedi donuk ses tonuyla. Profesörün bunu buraya koymasının yanlış olduğunu düşünüp gözlerini devirdi. Çocuğun soluk tenini saymazsak oldukça sıradandı. Yalnızca sıcaktan ve biraz utançtan kızarmış yanakları ona sevimlilik katıyordu. Yüz ifadesini değiştirmeden arkasını dönüp yürümeye devam etti cadı. Çocuğu öyle görünce kendisi de sıcağı hissetmeye başladı.

    Cübbesinin yakasını sallayarak kendini ferahlatmaya çalıştığı sırada gözüne çarpan bitkinin güzelliğiyle büyülendi adeta. Sıradan bir bitki sayılabilirdi; gül gibiydi biraz. Taç yapraklarının rengi soluk kırmızıydı. Gövdesi maviye çalan bir yeşildi. Ayrıca bitkinin boyutları normal bir bikrininkinin yaklaşık beş katıydı. Yanına yaklaşıp altındaki kartı Fransız aksanıyla okudu: “Beavié.” Saçını omzunun üzerinden atıp sadece içinden geldiği için bikrinin taç yaprağında gezdirdi elini. Soluk kırmızı rengin parlak bir kırmızıya dönüşünü izledi. Ayrıca çevreyi harika bir koku kaplamıştı. Birkaç çiçeğin kokusu karışmışçasına bir kokuydu etrafa yayılan. Sarhoşluğu geçtiğinde profesörün yanına ulaştı. Aradığı bitki buydu. Kendisi gibi güzel ve mest edici… İlgi çekici ve şaşırtıcıydı ayrıca. Arkasını dönüp yürümeye başladı. Bir şaklama sesi duymasının ardından arkasını döndü. Daha önce adamotunun yanında gördüğü çocuk şimdi Beavié’den kaçıyordu. Bitki uzun kamçısını çocuğun arkasından bir kere daha sallayıp eski haline döndü. Cadı gülümsedi. Rahatsız edilince ortaya çıkan hırçınlık… Bu da bitkiyle ortak özelliklerinden biriydi.


Profesörün Notu:
Öncelikle ilk rpg' yi bıraktığın için teşekkür ederim. Şimdi de yorumlayalım. Anlatım, Noktalama, Yazım, Renklendirme, Kurgu(Özellikle şu çocuk) süperdi. Rpg de 2 problem vardı. Birincisi -ufacık bir şey- bir cümlede yüklem uyumsuzluğu var gibime geldi. İkincisi de şu bitkinin kontrol edilme aşamasında daha fazla betimleme istiyorum. Yani sen sadece kontrol ettiğini yazmışsın ama bu kolay olmamalıydı, ruhun ve bedenin değişik duygular içinde kıpraşmalı belki kaldıramadığından kıvranmalıydı. Lâkin ilk olarak bıraktığından biraz daha toleranslı yaklaşılabilir.

Toplamda 2 puan kırıyorum. ( yarım puan yüklemden, 1.5 puan da betimlemeden. Diğer öğrenciler artık nasıl yazmaları gerektiğini biliyor, betimlemeden yapılmadığı takdirde çok daha fazla kırılacaktır.)


28 puan^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tierra Squidna
Durmstrang V. Sınıf
Durmstrang V. Sınıf
Tierra Squidna


Mesaj Sayısı : 755
Gerçek İsim : Şeyma.
Sihirsel Soy : Safkan
Özel Yetenek : Görücü.
Meta.
En Belirgin Özellik : Kendinden emin.
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue50 / 10050 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimePtsi Mayıs 02, 2011 5:59 pm

    Savsak adımlarla seraya girdi. Her zamankinden farklı bir koku yayılmıştı etrafa. Hatta birçok koku birbirine karışmış gibiydi. 'Yine ne yaptıracak bu adam?' diye sızlandı Tierra. Tanıdık yüzler bulma umuduyla seranın içinde gezdirdi gözlerini. Robert'ı gördüğü anda sinirlerinin başına hücum ettiğini hissetti. Garip bir histi. Şuan farkına vardığı bir his. O adamı ne zaman görse içinde hapsolan ruhlar çırpınmaya, hırçınlaşmaya başlıyorlardı. Bu da Tierra'nın ruh halini etkiliyor ve kızı saldırganlaştırıyordu. Sinirinin dağılması adına derince nefes alıp veriyordu. Daha sakin olduğunu hissettiği anda gözleri arama işlemine kaldığı yerden devam etti. Archer bir köşede oturmuş boş gözlerle etrafı seyrediyordu. Atik bir hareketle ona doğru atıldı ve yanındaki sandalyeye oturdu. Sanki aralarında hiçbir şey yokmuş gibi, sadece arkadaşça, gülümseyerek "Merhaba." dedi. Archer'ın konuşmasına fırsat kalmadan profesörün sesi serada yankılanmaya başladı. "Şşşh... Sakin olun." diyordu Tierra içindeki ruhlara. "Bu lanet olası herifi görünce neden çıldırıyorsunuz?"

    Profesörün ne dediği hakkında en ufak bir fikri yoktu cadının. Bir anda herkesin ayaklandığını gördü ve ortama uymak adına kurulduğu sandalyeden isyan ederek kalktı. Sradaki gümüşi perdeler kalktığında kendini botanik bir bahçede hissetti. Aslında şu saçma dersten çıkıp gidebilirdi. Ama bir şey, kavrayamadığı bir şey onu çağırıyordu. Yanına, hem de hemen! Kız biri tarafından yönetilen kukla gibi hissediyordu kendini. Bilinçsiz bir tavırla platforma atıldı. İlerliyordu yavaş adımlarla. Bakmıyordu etrafa, sanki bitkisi onu çağıracaktı ya da yanı başında bitiverecekti. Platformun ortasına geldiğinde etrafındaki bitkilerin, evet etrafındaki bütün bitkilerin hareketlenmeye başladığını farketti. Baktığı, gözünün değdiği her bitki elektrik çarpmış gibi fırlıyorlardı yerlerinden. Kiminin dalı birine çarpıyor. Kimi iğnelerini fırlatıyor, kimi işkence ediliyormuş gibi sesler çıkarıyordu. Tierra ise korkuyordu. Evet o ki bir Gryffindor aslanı! Karanlıkta kalmış bir çocuk gibi ürkekti. Etrafındaki insanlar uçup gitmişlerdi sanki. Tüm bitkiler ise onun üzerine geliyor gibiydi. Kalbinin sıkıştığını ve beyninin patlama noktasına geldiğini hissetti adeta. Çığlık atmak, yardım istemek için açtığı ağzından ses çıkmıyordu. Olduğu yerde dizleri üzerine yığıldı. Elleri arasında sıkıştırdığı kafasında bir ses vardı. "Dokun ona, dokun ve hepsi huzura kavuşsun." Şimdi anlatıyordu cadı. Başından beri onı platforma çeken bir şey vardı. Güçlü bir şey...

    Kıstığı gözlerini araladı. Karşısındaydı, tam karşısında. Yığıldığı yerden sendeleyerek doğruldu. Bitkiye yaklaştı. Ne çiçekti ne de ağaç. Su bitkisiydi. Cam bir su fanusun içinde kökleri bir köstebek ayağını andırıyordu. Sanki çalışıp didinse kazamayacağı yer yoktu. Hırs. "Tıpkı benim gibi." Üst kısmı kan kırmızısı yapraklarla bezeliydi. Gövdesi ise zifiri gece gibi simsiyahtı. Kız gibi. İçindeki ruhların çatışması gibi. Bu olduğuna emindi. Korkusuzca kan kırmızısı yapraklara uzattı ellerini. Dokunduğu anda bir sis sardı etrafını. Yavaş yavaş boşluğa düşüyordu, zaman makinesinde yolculuk yapmak gibiydi. Bir görüş olduğunu hemen kavradı cadı. Etraf yaralı insanlarla doluydu. Ağlaşıp duran çocuklar ve ellerindeki asalarla korkusuzca dövüşen büyücüler vardı. Burnuna gelen yanık kokusuyla bakışlarını alev topuna çevirdi Tierra. Vampir olduğunu sandığı kişiler yakılıyordu, hiç acımadan. Elini çekti cadı, sırtından ve alnından oluk oluk soğuk terler akıyordu. Ama merak ediyordu ve buna yenik düştü. Gövdesine dokundu bitkinin. Bu sefer hiçbir şey göremedi ama. Siyah bir sonsuzluğun içine hapsolmuş gibiydi. Ardından ise sesler geliyordu. "Çok yakında Squidna, çok yakında kazanan biz olacağız." Cadı irkilerek elini çekti bitkiden ve olduğu yere yığılıverdi.


    Profesörün Notu:

    Çok hoş olmuş. Genel olarak baktığımızda fevkalade. Değerlendirmeye geçtiğimizde kurgu olarak mükemmel, kendi kişisel kurgunla da bütünlüğü sağlamışsın ayrıca "içindeki ruh karmaşasını yansıtman da çok iyi olmuş." Kısacası bitkileri etkileyebilmenin yolunun ruhtan geçtiğini kavramışsın denebilir, bu yönüyle kurgudan tam puan alıyor.



    Betimlemeye gelince fiziksel betimleme çok güzel olmuş, bitkiyi de güzel betimlemişsin. Kurgunun başında ruhunu da betimlemişsin -aslında daha fazla betimlenebilirdi ama diğer yönlerinin mükemmelliği, özellikle kurgunun mükemmelliği kapatıyor bu eksiği- tam puan alıyorsun. Diğerlerinde de pek bir eksik, aksak göremedim. Sanırım dönemin ilk tam puanı.

    30 puan.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Satellite Romolius
Beauxbatons VI. Sınıf
 Beauxbatons VI. Sınıf
Satellite Romolius


Mesaj Sayısı : 572
Gerçek İsim : İlkin.
Patronus : Sincap. Sihirsel Soy : Safkan.
Özel Yetenek : Metamorfmagus.

En Belirgin Özellik : Söylenilenlere göre atılganlığım.
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue90 / 10090 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue45 / 10045 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimeCuma Mayıs 06, 2011 7:40 pm

    Sarı cübbemle beraber Hogwarts koridorlarında ilerliyordum. Dönemin ilk bitkibilim dersine doğru adımlarımı hızlandırmıştım. Yanımdan kimin geldiğine veya kimin geçtiğine dikkat etmiyordum, şu anda yapmak istediğim tek şey seralara çabucak varmaktı. Saçlarımı düzgünce toplayamamıştım, kravatımı bol bırakmıştım ve eteğim yamuk duruyordu. Oysa ki ben her zaman öğretmenin notunda dış görünüşün de etkili olduğunu düşünen bir insandım. Seraya erken giderek üstümü başımı biraz düzeltebileceğimi de düşünmüyor değildim. Gerçi profesörün her daim serada olduğu ve bitkilerle ilgilendiği düşünülürse benim bu düşüncelerimin bir anlamı kalmıyordu fakat profesör sadece bana bakmıyordu. Sarı cübbemin içinden günaydınlaştıktan sonra el çabukluğuyla saçlarımı toplayabilir ve kravatımı düzeltebilirdim. Tam o sırada saate baktım ve diğer öğrencilerin hızlanan ayaklarından da anladığım üzere dersin başlamasına az bir vakit kalmıştı. Hızlı yürüyüşümü koşuşa dönüştürdüm ve seraya girdim. Öğrenciler kendi aralarında konuşuyorlardı, tanıdık bir surat aradım ama bulamayınca arka sıralara doğru ilerledim. Sarı cübbemi hafifçe üzerimden sıyırdım ve el çabukluğuyla sarmakta olan kahverengi saçlarımı tokayla tutturdum, ardından kravatımı sonuna kadar çektim. Kalıbımla olan bütünlüğü sağladığımı hissettikten sonra daha önce konuşmadığım renk renk cübbelilerin arasından ilerledim ve ineklermişcesine ön sıralara oturdum. Zaten bitkibilim dersi kısa sürede en sevdiğim ders haline gelmişti, nedenini bilmediğim bir şekilde. Bitkilere tapan bir kişiliğe sahip değildim ama, demek ki profesörümüz öğretmesini biliyordu.

    Profesörü dinliyordum, çoğu öğrencinin aksine. Fakat dinlememe rağmen ne dediğini anlamıyordum. Arada öğrenciler parmak kaldırıp soru soruyor, ufak ufak notlar alıyorlardı ki benim çizmek istediğim imaj da buydu ama gerçekten tam olarak ne yapacağımızı anlayamamıştım. Profesörün açıklaması bitince, ayağa kalkarak bitkilere doğru ilerledim, bu ezberlediğim bir hareketti, her derste zaten yaptığım bir şeydi. Kendisi gibi bir bitki bulması gerekiyordu. Acaba aramalı mıydı, yoksa bitki kendi mi gelecekti? Nasıl biriydim ki ben? Kendime benzer bir bitkiyi nasıl bulacaktım? Herkese karşı tavrı değişen ben, biraz kurcalayınca en iğrenç bitkiyi hakkediyordum aslında. Bir taraftan da geçmişte yaşadıklarıma baktığımda, en saf bitkiyi istiyordum. Görünüşüme baktığımda dolgun çiçeklere sahip, yeşili açık saplı bir bitki ideal olabilirdi. Sabah kalktığımdaki görünüşümü ele alırsak da pörtlemiş tomurcuklar açan bir çiçek seçebilirdim. Bir anda durdum. Ben seçmeyecektim ki, o bitki bana gelecekti. Bunu kavradıktan sonra yayılarak yürümeye başladım. Ayakkabılarım yere sürtündüklerinde ses bile çıkarmıyorlardı artık, rahatlığım maksimum düzeydeydi. En kolay ders bu olacaktı. Bir süre rahat bir şekilde yürüdükten sonra herkesin yavaş yavaş bitkilerinin yanına gittiğini fark ettim. Çoğu içlerinde değerli bir şey varmışcasına ve huzura ermişcesine ilerliyorlardı, bazıları ise çok neşeliydi. Geç kaldığımı fark ettim. Ardından seranın en başına giderek incelemeye başladım hepsini.

    Bir süre yürüdükten sonra pes etmeye karar vermiştim. Oysa ki ben hırslı bir kişiliğe sahiptim. Kolayca yılmazdım, korkak olabilirdim ama boşvermek alışkanlığım değildi. Onca bitki içinden kendiminkini nasıl bulacağımı bilmiyordum, nasıl onunla etkileşeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Başım ağrımaya başlamıştı, tam o sırada başımı çevirdim. Savrulan saçlarımın arasından bir enerji beni oraya yönlendiriyordu. Yeşil gözlerim tek bir bitkiye odaklanmıştı. Profesörün ne demek istediğini anlamış gibiydim, bitkinin yanına giderek büyük bir şevkle oturdum. Bir yandan midem bulanıyordu, başım durmak bilmez bir şekilde ağrıyordu. Ama diğer yandan tatmin olmuştum, heveslenmiştim. Bitkiyi baştan aşağıya incelemeye karar verdiğimde toprağını elledim. Vücuduma yayılan pozitif güce gülümseyerek karşılık verdim. Humuslu toprağı ellemenin keyfi bütün bedenime yayılırken gövdesinden yukarıya doğru çıkmaya başladım. Her dokunuşumda içimde oluşan muhteşem etkiyi durduramıyordum. Gözlerimin kısılmasına, ağzımın kulaklarıma varmasına engel olamıyordum. Vücudumun bir yandan yenik düşmesine, ardından toparlanıp güçlenmesine dur diyemiyordum. Tek yaptığım karşımdaki bitkiye dokunmak ve hissetmekti. Büyük yapraklarıyla beni koruyacağını hissediyordum. Minik bir ağaç tarzındaki bu bitkinin minik ve sarı çiçekleri vardı. Adını bilmiyordum ama umrumda olan adı değildi. Bana verdiği tutku yetmişti. Dışarıdan gören biri bitkiye ne yaptığımı kestiremezdi ve beni rahatça sapık olarak nitelendirebilirdi. Ama şu an yaşadığım bambaşka duyguya kesinlikle böyle bir etiket yapıştırtmazdım. Bir süre sonra elimi ağaçtan çektim ve durdum. Ellerime baktım, toprak içindelerdi. Kirlenmişlerdi ama kirlenmelerinin bu şekilde olması yeğdi. Sarı çiçeğine dokundum ağacın ve birden gözümün önünde belirdi her şey. İflas ettiğimiz gün, ormanların arasından kaçışımız ve minik barakamız. Şekil değiştirişim, metalığım, annemin bağırışları, babamın haykırışları. Beynime dur diyemiyordum, bedenimin sallandığını hissediyordum. O anda sırtıma bir el dokundu. Arkamı döndüğümde aynı renk cübbeyi giydiğim denizlere taş çıkartacak kadar mavi gözlere sahip olan bir kız bana şaşkınlıkla bakıyordu. "İyi misin?" diye sordu. Neler olduğunu bilmiyordum, kendimi kaybetmiş olmalıydım. Başımla onayladım ve ağaca döndüm. Ondan uzaklaşmam gerekiyordu, saçlarımın bağını çözdüm ve derslikten çıkmak üzere ilerlemeye başladım.



    Profesörün Notu:

    Açıkçası en büyük problem yazım ve imlaydı. İkinci okumayı yapmışsındır diye tahmin ediyorum. Eline en basitinden bir SBS ya da YGS-LYS Türkçe kitabı alıp bir göz gezdirmeni öneririm; çünük çok ufak tefek yanlışlıklar vardı. (Şimdi hepsini saymıyorum; çünkü biraz bakınırsan eminim sen de farketdeceksin - en basitinden "hakketmek" vardı:D- Burayı geçtiğimizde uzunluk puan kırılmayacak bir yerdi, renklendirme de iyiydi :D Anlatım hatası yok gibiydi sadece bir yerde gariplik vardı: yanımdan kimin geldiğine yanlış olmuş gibi...

    Şimdi betimleme ve kurguya gelelim: Başlarda ikisi de çok güzel, seyrinde devam ediyordu. (dört dörtlük derler ya :D) Ancak sonra, bitkiyle olan durumda bir problem vardı daha fazla betimleme yapılabilirdi orada. Ayrıca keşke bitkiyi tanıyor olsaydın böylece bitkinin özelliğinin ne olduğunu tam olarak anlayabilirdik. (Böyle geçmişi göstermesini ilk başta görücülük olarak algıladım desem yeridir.)

    Yani yazım ve noktalamadan 3 puan, betimlemeden de 3 puan kırıyorum.

    24 puan^^

    (Açıkçası daha önceki derslerde daha iyiydi rpglerin, sanırım gece yazmayla alakalı problem vardı. Belki de ben yeterince açıklayamadım. Umarım ormandaki dersimizde daha iyi gösterirsin kendini :)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cassandra C. Tears
Beauxbatons V. Sınıf
 Beauxbatons V. Sınıf
Cassandra C. Tears


Mesaj Sayısı : 231
Gerçek İsim : thepreciouslove*
Sihirsel Soy : Melez.
En Belirgin Özellik : Psikopat.
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue98 / 10098 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue49 / 10049 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimeC.tesi Mayıs 07, 2011 11:50 am

    Parmaklarıyla tahriş olmuş kolunu tutarak seraya adım attı genç cadı. Burnuna gelen ıslak toprak kokusuyla yüzünü ekşitti, bundan kurtulmak için kısa soluklar almayı denedi. Dışarıdaki ıslak çimen kokusuna seradaki o "ilginç" kokularda eklenmişti ve bunun sonucunda yeni dönemin ilk dersine yüz ekşiterek girilmişti. Girişte Profesör Albusan tavırlarıyla dikkat çekiyordu. Ders başlamadan seraya girip kurulmuştu o siyah koltuğuna. Kalın sıralara verdi sırtını ve gözleri tanıdık suratları aradı. Küçük, sarışın bir kız dikkatini çekti. Bir yahut ikinci sınıf öğrencisi olan bu kız gözlerini parlak gri perdeye dikmiş korkuyla tanrıya dua ediyordu. Cassandra kıza küçümseyen bakışlarla bakıyordu, yanına yaklaşıp "Saçmalama!" demeye hali yoktu bu sabah, sanki bıkmış gibiydi Hogwarts'dan burada geçirilen o koca dört yıldan. Şikayetçi değildi, asla. Fakat her zaman aynı olaylar bıktırıyordu onu koridorlarda boş boş dolaşmaktan. Atan bir kalp çağırıyordu onu işkence edercesine. Sevmezdi o maceraları, en azından sonucu her şeyi kazanmasına yada kaybetmesine yol açacakları. Bu halden çıkması gerekiyordu, yeterince başarıyı gösteremediği bu derste yükselmesi gerekiyordu. Puanları iyiydi, beklenenden fazlaydı hatta. Ama olağanüstü olmalıydı, en yukarıda olmalıydı. Bunun verdiği hırsla gözlerini alüminyum folyoya benzettiği gümüşi perdeye çevirdi. Perdenin arkasında onu bekleyenler vardı, gene bir çeşit bir "maceraydı" belkide bu. Geçen sene olsa ürker, ortalığa saçma fikirler savururdu ama artık büyümeliydi. Artık çıkabileceklerden korkmamalıydı, gerek yoktu ki. Bir büyü okulunda tehlikeli bir ders verilemezdi ona göre. Masanın üzerinde duran kum saatinin taneleri sabırsızca damlıyordu. Kum saatine elini uzattı, bu serada oldukça garip şeyler vardı. Kumlar yeşil hatta maviye kaçkın bir renkteydi. Aslında onları kuma benzetmek güçtü. Daha şişkindiler ve birbirlerine çarpıp küçük küçük zıplıyorlardı resmen. Belkide onlar bir tohumdur diye düşündü genç cadı. Etraftan gelen fısıltılar arttı, artık dersten kopmuş dedikodular başlamıştı. Arkasındaki üçüncü sınıftan bir kız etrafındaki çeteye baloda altı tane kavalyesi olduğunu anlatıyordu utanmaksızın. İç çekerek doğruldu olduğu yerden, ders başlıyordu artık.


    Tam olarak anlamamıştı denilenleri. Düşünüyordu hala herkes ayaklanıp işe başlamışken. Söyleniyordu kendine, dikkatli dinlemedi diye. Düşünmeye başladı, bu olaylar ona ters düşmüştü. Yürümekten korkar adımlarla perdenin arkasına geçti. Sırasıyla dizilmiş bambaşka bitkiler vardı etrafta. Profesörü hatırlamaya çalıştı, hissedecekti. Çilli kocaman siyah gözlüklü bir kız bitkilerle sohbet ediyordu resmen, genç cadı "Bu benim işime yaramaz." diyerek mırıldandı ve ilerledi. İleride bir galsamotu gördü. Ona yaklaştı, tuzlu kokusunu kokladı ve ona doğru birkaç adım attı. Parmaklarını ona uzattı. Sönmüş yaprak gibi sertti fakat her an kırılacak gibi bir hali yoktu. Ona yakın gibiydi ama aradığı bu değildi. Elini çekti, kalp atışlarını boş verdi ve koridorlarda dolaşmaya devam etti. En az on dakika boyunca başını sağa sola çevirerek kendi bitkisini bulanlara kıskanarak bakıyordu. Onun bitkisi neredeydi? Kızgın bir şekilde arkasını döndü ve bir köşeye sindi. Ne diye bu dersi alıyordu ki? Aslında cevap basitti, istiyordu. Ne olursa olsun denemeyi, çabalamayı seviyordu. Ayağa kalktı ve iç çekti. Bulacaktı, koluna dokundu. Yarasına baktı, aslında gerek yoktu ama dikkatini dağıtmak istiyordu. Tatilde ceza odasına tırmanırken kolu bir parça kesilmiş ve son günlerde koyu, siyahımsı bir renk almıştı. Kabuğuyla oynarken bir parçasını koparttı. Orda olan acı onun dikkatini dağıtacaktı. İçeriden bir çığlık gelmesiyle yönünü değiştirdi. Koridorun başlarında yer bitkileri vardı. Çamur gibi yayılmış, yerden fırlamış iğrenç görünümlü bitkilerdiler, Cassandra iğrenerek onlara baktı. "Hayır, siz benim bitkim olamayacak kadar çirkinsiniz." dedi. Koridorun sonunda pudra pembesi bir bitki gördü. Heyecanını belli etmeksizin koşar adımlarla ona doğru yürüdü. Göz kamaştırıcıydı, bir bakışta insanı etkiliyordu. Gri sapıyla harika bir renk uyumu göstermişti. Gülümseyerek yaklaştı bitkiye, yakından farklıydı. Yaprakları kumaşa benziyordu ve ne işe yaradığı belli değildi. Ama içinden bir ses geliyordu, hissediyordu. Parmak uçlarını ürkerek bitkinin sapına doğrulttu. Nefesini tutarak parmaklarıyla sapı kavradı. Birkaç beyaz yaprağa elini uzattı ve onlara baktı. Ağzı yarım açıktı, hala etkisi içindeydi bitkinin. Beyaz saksının üzerindeki pembe yazıyı okudu genç cadı "Colôve". Anlamını bilmiyordu bu kelimenin fakat şekil varken, her şey ortadayken önemli midir kelimeler? Bitkinin ne işe yaradığı bir merak konusuydu genç cadı için. Bir an olsun elini ayırmadığı sapın üzerinde gezdirmeye devam etti narin cildini. İkinci elini bitkinin içinden çıkan örgülere koydu ve okşarken bir telini kopardı. Ne olduğunu bilmiyordu. Mantığı unutmuş kalbine güveniyordu. Örgüyü yarasının üstüne bıraktı, önce hissettiği acıya dayanamıyordu zavallı cadı. O sırada bitki hareket edip beyaz yaprağını cadının kolunun üstüne koydu. Sanki bir pamuktu o yaprak, güzel kokusu ve dinlendirici hissiyle. Yaprak kalktığında pembe, sarı karışık bir ışık oluştu ve gri buharlar çıktı yaranın üzerinde. Fakat yara artık daha iyiydi. Genç cadı bitkiye elleriyle dokunurken birkaç küçük büyücü ağızları açık baka kalmıştı. Onlara baktı ve ukala bir şekilde burun kıvırdı genç cadı. O bitkisini bulmuştu. Garip bir histi içini dolduran. Şaşkınlık, biraz korku belki, başarı, sevinç tarif edilemiyordu ama içinde bir şeyler vardı. Karıncalanan bedenini ayakları yardımıyla geriye çekti ve yüzünde garip bir gülümsemeyle öylece bakakaldı.


    *Üçüncü kişiden pek yazmam, betimlemeyi geliştirme açısından denedim o yüzden orada hatam varsa söyle lütfen. Vede bitkinin adını tamamen uydurdum.


    Edit: Kodlar karışmış özür dilerim.


    Profesörün Notu:

    Öncelikle şunu söylemeliyim ki 3. tekil kişi de fena olmamış ama ben ilahi bakış açısından yanayım. Sanki rol oyununa daha uygun. Ama renkler ve zevkler tartışılmaz. Şimdi puanlamaya geçelim: Noktalamalar ve yazım kuralları gayet iyiydi, uzunluk da yeterliydi denebilir (aslında biraz daha uzatılabilirdi.), düzen konusunda sayfanın kenara kayması garip olmuş ama puan kırılacak bir yer değil. Anlatım olarak daha önceki rpglerde anlatımın daha profesyoneldi; ancak ilk defa deniyormuşsun bu bakış açısını, kurgunu da beğendim, güzel atmışsın bitki adını :) ( ô ya ayrı bittim :D) Bitkinin özelliği de güzeldi, biraz fazla tozpembe bir bitkiydi ama karakteri öyle görüyorsan senin bileceğin iş. Betimleme olarak fiziksel betimlemeler ile ruhsal betimlemeler aynı orandaydı. Bitkiyi kontrol ederken biraz daha ruhsal betimleme yapsaydın iyi olabilirdi. (1 puan kırmak zorundayım.) Bunların haricinde bir iki hata vardı: bir yerde kelime tekrarı vardı. (İkinci okuma sırasında görmemişsin sanıyorum.) Bir yerde de mantık hatası vardı. Perdeye önce gri sonra gümüş demiştin. (Bu ikisinden de 1 puan kırıyorum.)

    Toplam 28 puan^^

    (Bu en yüksek puan oldu sanırım.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Robert de Marqué Albusan
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
Robert de Marqué Albusan


Mesaj Sayısı : 2741
Gerçek İsim : Robert de Marqué Albusan
Patronus : Zümrüdüanka Sihirsel Soy : Safkan
En Belirgin Özellik : Albus Dumbledore Hayranı
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue97 / 10097 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue66 / 10066 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimeC.tesi Mayıs 07, 2011 2:20 pm

Zaman dolduğundan dolayı başlık kilitlenmiştir. (Sadece özel izni olan bir kişi sonradan pm ile bana ders yollayacaktır.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://godricshollow.yetkin-forum.com
Robert de Marqué Albusan
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
Robert de Marqué Albusan


Mesaj Sayısı : 2741
Gerçek İsim : Robert de Marqué Albusan
Patronus : Zümrüdüanka Sihirsel Soy : Safkan
En Belirgin Özellik : Albus Dumbledore Hayranı
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue97 / 10097 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue66 / 10066 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimePaz Mayıs 08, 2011 10:47 am

Yoğun istek üzerine dersin süresi 15 mayıs' a kadar uzamıştır.

:) 19 mayısta da bir değişiklik olmazsa Bitkibilim dersi adı altında orman rpg' sine başlarız. (Bitkibilim profu olmazsam o tarihte yine de yapacağız. :)

Esenlikler dilerim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://godricshollow.yetkin-forum.com
Veronica K. Folchart
Beauxbatons V. Sınıf
 Beauxbatons V. Sınıf
Veronica K. Folchart


Mesaj Sayısı : 507
Gerçek İsim : Esin.
Patronus : Eltorn Sihirsel Soy : Safkan.
En Belirgin Özellik : Bina arkadaşlarından bayağı farklı.
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimePaz Mayıs 08, 2011 7:28 pm

Kütüphanede içim geçmiş bir şekilde başımı sıraya dayamış, sözde ödev yapıyordum. O kadar erken kalkmak zorunda kalmıştım ki -uzun hikaye- kütüphanede yarı uykuluydum bile. Kendi kendime kalk komutu vermeye çalışırken ne başım hareket ediyordu ne de kollarım. Bi' süre sonra dikkatimi bilekliğime çevirdim, pencereden gelen ışık yüzünden parıldıyordu. Sesini merak edip sallamaya başladım, uyumak üzereyken ninni gibi geliyordu sanki. "Bu sesi ben çıkartmıyorum." dedim kaşlarımı çatarak. Uzaktan çan sesine benzer sesler duyulmaya başlamıştı, benim bilekliğimle alakası bile yoktu. "Tanrım, derse geç kaldım!" dedim ayağa fırlayarak, okul zili olduğunu yeni idrak etmiştim. Kütüphane görevlisinin keskin bakışlarıyla hızlıca kitaplarımı çantama tıktım ve koridora fırladım. Bir yandan kitapları daha da derine iterken ders programını çıkartmaya çalışıyordum. "Pekalaa, bir bakalım.." dedim parmağımı Çarşamba'nın üzerine sürükleyerek. Bitkibilim, niye şaşırıyorum ki? Merdivenleri çıkmayı bırakıp tam ters yöne doğru koşmaya başladım, birkaç öğrenciyi yıktıktan sonra bahçeye ulaşabildim. Rüzgar hızla esmeye başladığında pelerinim gözüme girmek üzereydi ve nereye gittiğimi bile göremiyordum, sonunda rüzgar kısa bir süreliğine kesilince etrafıma bakınabildim. Seranın açık kapısından profesörün konuştuğunu görünce hızlıca koşturdum ve kapının önünde yere yapışmadan durdum. "Özür dilerim." dedim profesöre hızla. "Derse henüz başlamamıştık." dedi gülümseyerek. "Oh.." dedim rahatlayarak. Herkesin bana baktığını ve rezil olduğumu hissedince kapıda durmaktan vazgeçip ilerlemeye karar verdim.

Öğrencilere kısa bir bakış attıktan sonra arkadaki gümüş renkli perde dikkatimi çekti. Tavandan yere kadar uzanıyordu, böylece arkasında her ne varsa gizlemeye yetebiliyordu. Profesörün boğazını temizlemesiyle dikkatimi ona yönlendirdim. Bu sefer cidden merak etmiştim, dinleyecektim. Profesör birkaç ikinci sınıf öğrencisine bakıp perdenin onlara zarar vermeyeceği gerçeğini vurguladıktan sonra asıl konuşmasına başladı. “Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki bu dersimizde asa, iksir ya da sihirle alakası olan herhangi bir şey yok! Aslına bakarsanız bu ders en masum bitkibilim dersiniz olacak.” dedi ve ifadelerimize bakıp sırıttı. Herkes bu sözlerinden dolayı çok sevinmiş görünüyordu herhalde. İfadesiz bir şekilde dinlemeye devam ettim, asamı kullanmayı beceremiyordum zaten neden sorun olsun ki? “Ancak şüphesiz ki en çok zorlanacağınız dersinde de bu ders olacağı kanısındayım. Evet, şimdi sizi daha fazla bekletmeden dersi açıklayayım.” Asa tuttuğu elini hızlıca bükerken her yerde asalar havalanmaya başladı, adam asalarımızı çıkartmıştı ve perdeye doğru fırlatmıştı aynı hızda. Asalar perde ile birlikte yere düşerken parmak uçlarımda yükselerek büyük sınıfların üzerinden olan biteni görmeye çalıştım.

Sera sihir yoluyla genişletilmişti ve Büyük Salon'un boyutunda görünüyordu. Yemek masalarına benzeyen ama dört tane yerine yaklaşık 10-15 tane masa bulunan bir odadaydık şimdi. Yerde masaların başladığı yerde kırmızı bir şerit vardı, büyük ihtimalle perdenin sınırını belirliyordu ama dikkat ettiğim ilk şey bu değildi. Her tarafta fışkırırcasına bitkiler vardı, dünyadaki bütün bitkilerin orada olduğuna yemin edebilirdim. Masanın üzerinde duranlar vardı, yerde masaların altlarına ve yanlarına konulmuş olanlar vardı, örümcek gibi tavanlarda yapışmış bir şekilde duranlar vardı, sonra avize gibi bir şeyin üzerinde duran pembe bitkiler vardı. Tuhaftı kısaca. "Evet, bugünkü dersimizde sihir ya da fiziksel bir temas olmadan kendi bitkinizi daha doğrusu sizin bitkiler alemindeki yansımanız olan, etkileşiminizin en yüksek düzeyde olduğu bitkiyi etkilemeniz ve bu etkileşim sonucu onun sihirsel gücünü istediğiniz gibi kullanmanız gerekmektedir. Bu bitkinin hangisi olduğunu nasıl bileceğiz diyeceksiniz. Tabiî ki hissederek!" Bu adam kafayı yemiş! diye düşündüm şokla. "Parkurun arasındaki dar yollardan yürüyecek ve o bitkinin hangisi olduğuna siz karar vereceksiniz. Unutmayın ki en iyi etkileşim en doğru bitkiyle olur ve o bitki sizin yansımanızdır!” Ellerini sallayarak ders başlasın komutu verdi ve öğrencilerin masalara yaklaşmalarını izledi gülümseyerek. Birkaç kişi atağa geçip hızlıca masalara dalmışken ben korkmuş ve ne olduğunu anlamaya çalışan kalabalığın yanındaydım. Bana benzeyen bir bitki vardı ve onu bulmam gerekiyordu, yapmayın bunu bana! Birinin kolumdan tutmasıyla şoktan çıktım kısa bir süreliğine. "Hadi." dedi tanımadığım bir kız. Gülümseyerek geliyorum işareti verdim, sonra masalara gitmemiş iki kişiden biri olduğumun farkına vardım. Herkes çoktan bitkilerini aramaya koyulmuştu, sonlarda kalan ikinci sınıf öğrencileri bile heyecanla kikirdemekle meşgullerdi. "Ne olacaksa olsun artık." dedim dua ederek. En yakın masaya doğru ilerledim ve kırmızı şeritin üstünden atladım.

Birden herkes yok oldu! Şeritin öteki tarafına geçtiğimde herkes kaybolmuştu ve korkudan elim ayağım birbirine dolanmıştı. Birkaç saniye etrafıma öyle bakındıktan sonra dizlerimin üstüne çöktüm ve dikenli bir gülün yanına oturdum. Bu da neyin nesiydi böyle?! Herkes neredeydi? 'Eğer bu bir şakaysa hiç komik değil!' diye bağırabilirdim bile. Dikkatimi tekrar toparlamaya çalıştım ama her şeyin aniden olmasından dolayı öyle korkmuştum ki ellerimin titremesini bile engelleyemiyordum. Beynimin içindeki minik bir ses itiraz etti, "Veronica, şaka yapıyor olmalısın! Sen bir Ravenclaw'sın, zekanı kullan! Kimse ortadan kaybolmadı, bu sadece büyü, şapşal." Haklıydı. Kısa bir süre içerisinde ödlekliğimden utanıp kızarmaya başlamıştım bile. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım ve çevreme bakındım. Az önce baktığım noktadan görülenle aynıydı sera, sadece arkamdaki kırmızı şerit dediğim şey kaybolmuştu ve masa geldiğim yöne doğru da uzamıştı. Yani seraların tam ortasında duruyordum, birkaç geçiş yeri için boşluk bırakılmış aralar dışında upuzun masalarla ve her an beni yemeye kalkabilecek bitkilerle birlikte.. "İlerlemen gerekiyor Veronica, dersin amacı bu." dedi profesörün sesine benzer bir ses. Bizi görebiliyor muydu ki? Ben daha kendimi bile net seçemiyordum! Kafayı yemekten korkmuştum biraz aslında, bu kadar bitkinin arasında en ufak bir bitki gazıyla hafızamı bile silebilirdim. Gözlerimi kapattım ve tekrar derin bir nefes aldım. "Başla artık, ödlek." dedi içimdeki ses tekrar. "Sağol, çok kibarsın." diye cevap verdim gözlerimi devirerek. Birkaç adım attım ve etrafımdaki bitkileri incelemeye başladım. Bazı masalarda bitkiler belirli bir şekilde sıralanmıştı; saksı bitkileri, küçük ağaçlar, mantarlar gibi bölümlerin dışında rasgele dizilmiş bitkilerde vardı. Tavandan sarkan o pembe bitki hala duruyordu ve tıslayan bir sıvı damlatıyordu toprak zemine. Çevreme bakınarak ilerlerken zihnimi açık tutmaya çalıştım ve profesörün söylediklerini tekrar düşündüm. Bir bitki bulacaktım, ama tıpkı benim gibi olacaktı. Yani en azından karakteristik özellikler bakımından, bitkinin bana benzemesini istediğimi sanmıyordum. Ben nasıl biriydim ki, daha onu bile bilmiyordum. Bir bitki arayacaksam kendim gibi bir bitki aramalıydım, ama daha kendimi bile tanıdığımı sanmıyordum. Büyü yapmaktan aciz, sakar bir bitki var mıydı aca- "Ah!" dedim yere yapışarak. Uzun ve yapışkan bir şey beni bileğimden tutmuştu. "Bir sen eksiktin!" dedim bağırarak. Sakarlıktan bahsederken aynı tutumu sergilemem ne kadar ironikti. Bacağımın üstünde doğrulmaya çalışırken hafifçe inledim, bileğimi burkmanın tam zamanıydı zaten. Doğrulmaya çalışırken bileğime iyi gelebilecek bir bitki olup olmadığını merak ettim. Keşke konuşabilen bir bitki falan olsaydı, işime yarardı en azından. Bitkiler yapraklarını sallamaya başlamışken kuvvetli bir rüzgar esti ve seranın camları takırdadı, dışarıda fırtına kopuyor olmalıydı. Ayağımın üstüne çok yüklenmemeye çalışarak devam ettim, bir bitki denemek zorundaydım artık. Gözüme hoş gelen mavi çiçekli bir bitkinin yanına yöneldim. "Selam." dedim elimi uzatarak. Yaprakları açılıp kapanırken hoş bir parfüm yaymaya başladı. "Çok hoş kokuyorsun." dedim burnumu uzatarak. Gerçektende harikaydı, sanki kokusunu daha önce duymuştum da unutmuştum. Koklamaya devam ederek ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ki bitkinin yaprakları birden siyaha döndü ve uçlarında dişler -evet, diş! Diken değillerdi onlar!- çıkmaya başladı. "Neler olu-" dedim geriye çekilmeye çalışarak. Bitki beni ısırmak için hamle yaparken bileğimin etkisiyle tökezledim ve arkamdaki masaya çarparak masanın diğer tarafına doğru devrildim, birkaç çiçekle beraber tabi. Ayaklarım havada, masa ve çiçekler benimle yan yatmış bir şekilde ve kalçamı ovalayarak duruyordum yerde. "Tamam, tamam kızmayın!" dedim arı gibi vızıldamaya başlayan bir çift begonyaya. Düşüş canımı cidden çok yakmıştı. "Bu karışıklık arasında kendi bitkimi nasıl bulmamı bekliyorsunuz?!" diye bağırdım profesörün duyduğunu ümit ederek. O kadar çok sövmüştüm ki eğer biri duysaydı benim canıma okurdu. Doğrulmaya çalıştım ama kalçamdaki ağrı daha da artınca vazgeçtim. "Kıpırdayamıyorum." dedim tiz bir sesle. Her tarafım bitki olmuştu ve görünüşe göre bana o kadar sinirlenmişlerdi ki kalkmama bile izin vermiyorlardı. Tekrar şansımı denedim ve bu sefer dizlerimin üstüne oturabildim. Yanımda duran siyah çiçek bana tıslarken onun az önceki devrilmemi sağlayan çiçek olduğunu farkettim. "Sen nasıl düştün buraya?" dedim dik dik bakarak. Sadece tıslamakla yetindi, anlamadığım dilde bana küfürler ettiğinin farkındaydım. "Sende beni ısırmaya kalkmasaydın o zaman." dedim dilimi çıkartarak. Bitki gövdesindeki iki yaprağı birbirine doladı, sanki insandı da kollarını kavuşturmuştu. "Bir bitkiyle kavga ediyorum." dedim deli bir şekilde sırıtarak. Aniden gelen adrenalin ve güç ile ayağa kalktım ve tökezleyerek hızla uzaklaştım. O bitkiden ne kadar uzak olursam o kadar mutlu olacaktım, kafayı yememi sağlıyordu bana kalırsa. “Sen çoktan kafayı yedin tatlım.” dedi içimdeki ses. “Biraz daha konuşursan kafanı kopartacağım!” diye bağırdım düşüncelerime. O ise kahkahalarının arasında zorlukla cevap verdi. “Benim, benim kafam yok ki!” Kes sesini!

Neredeyse yirmi dakika olmuştu ve bitkileri incelemekten canım çıkmıştı. Bana benzeyen bir bitki yoktu işte, neden 20 dakikamı harcamıştım ki! İlk defa gördüğüm bitkileri bile incelemiştim ama hiçbiri benim bitkim olamazdı, bana benzemiyorlardı bile. Şöyle bir bitki olsaydı, sadece güneş ve su isteyen. Hani normal bitkiler, şu kanınızı emmeye çalışanlardan bahsetmiyorum. Şamarcı Söğüt'ün küçük bir versiyonunu bile görmüştüm ama kendi bitkimi bulamamıştım işte. Umudumu çoktan yitirmiştim, öylesine etrafa bakınıp ders zilinin çalmasını bekliyordum artık. Acaba bitkimi bulsaydım ne olacaktı? Ona bir isim takabilirdim pekala. Mesela.. mesela Cytherea ona çok yakışırdı. Ne anlama geldiğini hatırlamıyordum ama kitabın tekinde gördüğüme emindim. Cytherea, çok asalet fışkırtan bir isim. Beyaz bir bitki olurdu bana kalırsa, belki biraz daha gümüş rengi, tıpkı bilekliğim gibi. Ve biraz da mavi, asaletini tamamlayan mavi çiçekleri olmalıydı. O kadar asillikle kafayı bozup bozmadığımı bilmiyordum ama ben arkadaşlarımın gözünde 'çılgın'dım, belki rengarenk bir bitkide olabilirdi pekala. Mavi çiçekli bir ağaç, bahçemde ne kadarda güzel dururdu! Ağaçların harika olduğunu hep düşünürdüm aslında, saksıda büyüyüp iki gün sonra ölecek bir bitki yerine yüzyıllar boyu yaşayabilecek büyük ağaçları severdim. Altına uzanıp bütün gün uyuyabileceğim bir yer olması muhteşem bir şeydi benim gözümde. Hayallerime dalmış bir şekilde ilerlerken karşımda duran şeyi görünce aniden durdum, bu da benim yürüyüşümü taklit etmeye çalışan bir bitki için ayağımın altındaki hazin sonunu getirdi. "Şaka yapıyor olmalısın!" dedim bitkiye aldırmadan. İşte oradaydı! Bahsettiğim ağaç biraz ileride yapraklarını uzatmış güneşe ulaşmaya çalışıyordu. Bu gerçek olamazdı! Az önce hayalini kurduğum bitki tam önümde duruyor olamazdı, bu imkansızdı çünkü onu ben uydurmuştum! Hızlıca -ya da elimden geldiği kadar bir hızla- bitkinin yanına doğru ilerledim. İşte, her şey aynıydı. Dalları gökyüzüne ulaşacak kadar büyük bir bitkiydi, yaprakların arasından beyaz renkli çiçekler çıkıyordu ve safire benzeyen masmavi meyveleri vardı. Aslında onların tam olarak meyve olduğundan emin değildim, safir taşına daha çok benziyordu çünkü. Ağacı elime aldım ve dik dik bakma görevini üstlendim. İyi ki seradaki ağaçlar gerçek boyutlarında değildi, bu şeyi taşımak canımı çıkartırdı. "Sen benim bitkim misin?" diye sordum çiçeklerinden gözlerimi alamadan. Bu bitkiyle nasıl benziyor olabilirdim ki, sadece hayalimdeki bitkiydi işte. Umutsuz bir şekilde bitkiyi yerine koydum, kesinlikle benzemiyordum. Ben ne gökyüzüne ulaşmayı hedefleyen biriydim, ne de harika görünen. Sakarlıktan geçilmezdim, büyüde beceremezdim, yaptığım tek şey çılgınca davranmak olurdu. Son bir kez ağaca baktım, benim bitkim olabileceğine öyle çok inanmıştım ki! Ağaç dallarını yavaşça sallarken çiçeklerindeki parlaklık gözüme takıldı, bu sabah bilekliğimdeki ışığı hatırlatmıştı bana. "Al, senin olsun." dedim bilekliği çıkartarak. Gövdesine sardım ve taşları öne gelecek şekilde bıraktım. "Seni tamamladı bana kalırsa." dedim gülümseyerek. Gümüş zinciri ve yeşil taşlarıyla dallarının arasında çok kolay kaybolabilecek gibi görünüyordu. Ellerimi bitkinin üzerinden çektiğimde yanındaki eskimiş kağıdı gördüm. "Cytherea." diye okudum ikinci bir şaşkınlıkla. Yana yatık ve düzgün bir el yazısıyla yazılmıştı ve altında bir not vardı. "Küçük bir hediye, umudun her zaman seninle olsun." küçük bir elma resmiyle not bitiyordu. Bu gerçekten benim bitkimdi! Belki bana benzeyen yönleri vardı ya da yoktu ama kesin olan şuydu ki, onu ben yaratmıştım! Kim olduğu belirsiz ve imza yerine gümüş bir elma basmaya karar veren bir manyağın -Üzgünüm!- hediyesiydi bana. Büyük bir kahkaha koyuverdim, gerçekten bu kadar iyi hissettirebileceğini düşünmemiştim. Büyük saksısını kucağıma aldım ve bitkiye bir kez daha baktım. Belki özelliklerini şimdi bulamamış olabilirdim, ama mutlaka öğrenecektim.

*Geç yazdığım için telafi ediyim dedim.
Profesörün Notu:
Şunu söylemeliyim ki süperdi. Mükemmeldi hatta.
Şimdi puanlamaya geçelim. Betimlemelerine bayıldım, Kurgu güzeldi. Anlatımından hoşlandığımı söylemiştim daha önce de yani içten bir anlatım yakışmıştı. Yazım hatasına veya mantık hatasına rastlamadım. Noktalama hatası vardı. Uzunluk yerindeydi. Renk düzeni de benim için bir rahatsızlık oluşturmadı ama iç sesini italik yapabilirdin. (Puan kırmıyorum sadece "bence" notu.) Evet, gördüğüm en büyük eksik şuydu: Sizden istediğim bitkinin özelliğini kullanmanızdı sen ise tamamıyla bir bitki bulma hikayesi yazmışsın; ama daha önceden bir borcum olduğundan dolayı buradan puan kırmayarak bu borcu tamamıyla kapatıyorum.
30 puan. ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rose Laquisha
Hogwarts V. Sınıf
Hogwarts V. Sınıf
Rose Laquisha


Mesaj Sayısı : 551
Sihirsel Soy : safkan
En Belirgin Özellik : akıllı,gzel ve cesur
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue72 / 10072 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue36 / 10036 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimeÇarş. Mayıs 11, 2011 6:00 pm

Bugün oldukça güzel bir gündü.Dışarıda kuşlar cıvıldıyor, güneş yüzüme gülüyordu.Evet bugün Bitkibilim dersi vardı.Acaba Profesör Albusan bu kez ne tür süprizler hazırladı? diye aklımdan geçirdim.Profeser Albusan'a karşı içimde farklı bir saygı ve sevgi vardı.Bu garip duygularımı kesinlikle Aneckha'ya anlatmalıydım.O bana kesinlikle yardımcı olur, bir çözüm bulurdu.Cübbemi üstüme giydikten sonra saçlarımı taramak için tarağımı ve aynamı alıp yatağıma oturdum.Saçlarımı fırça yardımıyla bukle bukle yaptıktan sonra Bitkibilim seralarına doğru ilerledim.Bitkibilim seralarına vardığımda Profesör Albusan oradaydı.Profesör'e hafifce gülümsedikten sonra yerime geçtim.Bugün dersimizde yansımamız olan bitkiyi bulmamız gerekiyordu.Bu gerçekten hoşuma gitmişti çünkü yansımam olan bitkiyi merak etmiştim.Kendimi kazır hissettiğimde bitkilerle dolu parkura girdim.Çeşit çeşit kokular, bitkilerin hışırdamaları vardı.Hissetmeye çalıştım, hangi bitki benim yansımamdı?İster istemez kendimi düşünmeye başlamıştım.

Birden tüm sesler, kokular gitti.Tek bir bitkinin kokusunu alıyorum.Bu koku doğanın, mutluluğun, huzurun, sevincin kokusuydu.Tüm hoşlandığım şeylerin kokusunu alıyordum.ister istemez bedenim bu kokunun sahibi olan bitkiyi aramaya başladı.Bitkiyi gürdüğümde bu bitki çok güzeldi.Tıpkı bir karanfil gibi çiçeğin yaprakları katkattı.Ama oldukça büyüktü.Çiçeğin yaprağının her katında ayrı ayrı renk vardı.O kadar güzeldi ki!Bitkiyi kucakladığım gibi Profesör Albusan'a gütürdüm.Profesör Albusan beni görünce gülümsedi ve "Interribae...Yaratıcılığın ve hayal gücünün simgesi.Bunu getireceğini tahmin etmiştim." dedi."Şey Profesör Albusan Interribae'nin özellikleri neler?" diye sordum hafif çekingen bir sesle.

Profesör Albusan "Ah, bu çiçek hayal gücünün yaratıcılığın simgesi.İhtiyaçlarını tamamen kendi karşılar ve kendi yaratır.Aynı zamanda hayal gücünde yaşar.Onu boş karanlık bir odaya koysan bile o hayalinin içinde yaşar.Üstelik bu bitkiyi herkes ferklı bir şekilde görür.Yani bu çiçeğin görüntüsü hayal gücüne ve yaratıcılığına bağlıdır.Çiçeğin gerçek gürüntüsünü hayal gücü ve yaratıcılığı üstün seviyede olanlar görebilir.Rose peki sen nasıl görüyorsun?" diye sordun Profesör Albusan."Şey ben çiçeğin yapraklarını karanfil gibi kat kat ve her katında ayrı renk olduğunu görüyorum." diye cevap verdim.Profesör Albusan "İlginç Rose, ilginç.Bu Interribae'nin gerçek görüntüsü.Gerçekten ilginç." dedi.Ne diyceğimi bilemeden "Şey, ıı teşekkürler Profesör Albusan.İzninizle çıkabilirmiyim?" diye sordum."Evet Rose çıkabilirsin." dedi ve utançtan kızaran yanaklarımla dışarı çıktım.

Profesörün Notu:

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki ikinci okuma şart. Noktalama, yazım vb... bölümden 5 puan kırıyorum. Bitkinin özellikleri güzeldi. Betimleme azdı, duygular az yansımıştı. 5 puan da buradan kırıyorum. Anlatımdan puan kırmıyorum zaten kimseden. Şunu söylemeliyim ki mazeretin olmasaydı daha düşük alırdın; çünkü cidden beğenmedim. (Çiçeğin özelliklerine bayıldım aslında ama çok daha güzel işlenebilirdi, sonunda benimle konuşma kısmı da güzel olmuştu.)

20 puan^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Robert de Marqué Albusan
Hogwarts Müdürü
Hogwarts Müdürü
Robert de Marqué Albusan


Mesaj Sayısı : 2741
Gerçek İsim : Robert de Marqué Albusan
Patronus : Zümrüdüanka Sihirsel Soy : Safkan
En Belirgin Özellik : Albus Dumbledore Hayranı
Rpg Puanı :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue97 / 10097 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue
Düello Gücü :
Üçüncü Dönem İlk Ders Left_bar_bleue66 / 10066 / 100Üçüncü Dönem İlk Ders Right_bar_bleue

Üçüncü Dönem İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: Üçüncü Dönem İlk Ders   Üçüncü Dönem İlk Ders Icon_minitimePaz Mayıs 15, 2011 12:21 pm

Başlık bu sefer tamamıyla kapatılıyor.

Sadece 2 öğrenci mazeretleri nedeniyle daha sonra rpg yollayacak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://godricshollow.yetkin-forum.com
 
Üçüncü Dönem İlk Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Üçüncü Dönem İkinci Ders
» II. Dönem/I. Ders ~ Kalkan İksiri.
» Eski Yazılar İkinci Ders - Çivi Yazısı - Ortak Ders
» Eski Yazılar İlk Ders - Hiyeroglif -Ortak Ders
» Dördüncü Dönem.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Mantar Pano :: Düşünseli-
Buraya geçin: